23 Haziran 2012 Cumartesi

dönüş..

dönüş yolunda perişan oldum. giderken kendimi en kötüsüne hazırlamıştım ama çok rahat gittim. dönüşün de öyle olmasını bekliyordum.

bi kere uçağım saat 7' de. bunun için insan 5 gibi havaalanında olmalıyım diye düşünüyor ama ercan havaalanı küçücük yer. yarım saat önce orda olmak yeter.

bi de girne' den gidicez diye 4:30' da falan kalktım. 5:30' da tüm işlemlerimi bitirmiş, uçağa alınmayı bekliyordum. havaalanı sakinceydi. ee tabi günün o saati.

üst katta free shoplar var. lar diyorum çünkü ankara' daki gibi 1 tane değil. 4-5 farklı dükkan var. bi tur gezdim. biraz bişeyler aldım.

6:30 gibi artık yavaş yavaş uçağa alınacağız diye beklerken bir anons "ankara uçağı 7:30' a ertelenmiştir" biraz moralim bozuldu ama adamlar haklı dışarıda deli sis oluştu son yarım saatte 1metre ötesi görünmüyor.

sonra bu anansların ardı arkası kesilmedi. bizden sonra 2-3 uçak daha var. hepsi sürekli erteleniyor. 7:45, 8:00.. sonra anonslar kesildi. sadece ekrana vermeye başladılar. ekran dediğim şey taa tavana asılmış 37ekran tüplü televizyonlar. o da öyle bir şey ki gidip bakmak gerek. kalkınca yerim doluyor. sonra bekleme salonunda 2 tur atıyorum yer bulayım diye. habire çıkıp free shopları turluyorum. şu en büyük mor valizi at. gerisi benim el çantam. tek başıma o halde her şey sorun.

8:10' dan sonra ekrana bakmayı da kestim. yer aramaktan yoruldum. bizim uçak ilk sırada olmasına rağmen nasıl olduysa 3. sırada alındık. apronda da bir süre bekledik.

sonunda güneş açtı. kıbrıs' ta güneşi gördüğüme hiç bu kadar sevinmemiştim. 7 uçağı 9' da kalktı. ama bu sefer 50dk' da vardık. online check-in yapmadım ama sabah 5' te gittiğim için cam kenarı aldım. gerçi biraz işkence gibi oldu. camdan bakıcam diye gözlerimi açık tutmakta zorlandım. güya 9' da evde olup staja gidene kadar uyuyacaktım. uçakta kahve içtim. 2 krema dökmeme rağmen çok sertti. aslında neskafenin benim bünyemde ters tepmesi var. uykumu kaçırır ama düşünce yetimi de öldürür. morona bağladığım için final döneminde asla kahve içmem.

neyse indik. bu sefer orta sıradaydım. kapıya yakın olmak cam kenarında olmaktan daha önemliymiş. bunu anladım. ortadayım ve cam kenarındayım. yanımda 2 öküz kız var saatlerce eşyalarını alıp inemediler. en son çemkirdim de bi zahmet çekildiler. abartıyorum uçaktan en son indim. sırf onların yüzünden. yani eşyanı al ve in. sohbeti, eşya paylaşmayı aşağıda yap bi zahmet. açmış poşeti bu merve' nin çikolatası, bu ayşe' nin içkisi bilmem ne.

geç inmenin avantajı otobüse en son bindim. kapıdan giren ilk kişi oldum. gümrük' te pek beklemedim. uçak inince yanımdakiler oyalanırken telefonumu açmıştım. almaya gelen adam aradı otoparktayım diye. o da rahatlattı.

sonra valiz beklemece. onu da öyle yere koymuşlar ki yan taraf ışıl ışıl duty free. valizlerin de geleceği yok. girdim 2 tur attım. yalnız burası daha pahalı. aldığım şeyleri burda 2 katı fiyata gördüm. baktım millet valizleri almış gidiyor koşa koşa çıktım. benim valiz garibim tek başına yatıyor bantta. hemen aldım çıktım..

araba yolcuğu sorun değildi.  yalnız trafiğe gözüm alışmakta zorlandı. adam sol şeritten gidiyor, kıbrıs gibi; ama yanımden geçen arabaların sürücüleri de solda olduğundan bana fazla yakın. dedim ya kahve=moronlaşma.

off bi de bu kadar eşyayı 4 kat yukarı taşıdım. sen 18kilo+ yanıcısı ufaklık+ el çantası+ elinde kırılabilitesi yüksek şişelerle tek başına 4 kat çıktın mı blogum..


bu arada valizlerim arasındaki aşırı uyumsuzluğu da resmi çekerken farkettim. bi de alırken en canlısına sarılıyorum bari git siyah al di mi?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder