30 Haziran 2016 Perşembe

haziranda bitenler..

sephora cotton flower el kremi: severek kullandım. kokusunu seviyorum, nemlendirmesi de başarılı.

avene termal su: sevmedim. alma amacım tonik gibi kullanmaktı ama amaca hitap etmedi. muhtemelen yaz sıcağında serinlemek, hafif nemlendirmek için iyidir ama temizlik konusunda çok başarılı değil.

kokucuk ıhlamur kokusu: sevmedim. çok bayık bir koku. hatta şişenin yarısını döktüm, o denli sevmedim.

yves rocher kahveli duş jeli: seviyorum bunun kokusunu. bu serinin bütün duş jellerini seviyoru hatta. tekrar alınacak.

rimmel bronzlaştırıcı krem: çok bereketli bir ürünmüş. 3 sene falan kullandım. spreyden daha pratik buldum kullanımını. sürdükten sonra elimi fırçayla çıkarsam çok rahat çıkıyor. kolay sabitleniyor.

bath and body works sweet pea body mist: sweet pea kokusunu seviyorum ama kalıcı değil.

29 Haziran 2016 Çarşamba

nouvelle papi..

aslında babet sevmem ama ilginç bir şekilde bunları sevdim.

aslında ilk tercihim bunlardı ama siyahı yoktu.

18 Haziran 2016 Cumartesi

dirty grandpa..

http://720pizle.com/izle/altyazi/dirty-grandpa.html


biraz pis ama komil bir film olmuş. bu zac afron ergenliğinde daha tatlıydı sanki. büyüyünce düz adam olmuş.

gizli servis emeklisi tipi de robert deniro üstüne yapıtı resmen. zor baba'da 3 film üstüne bu.

17 Haziran 2016 Cuma

golden rose alışverişi..

express serisinde bu renk hayatımda bitirdiğim tek oje olmalı. maalesef kendisi yok satıyor. satıcı halime acıdı ve benzeri bir rengi bulup verdi. 23  numara: 4,90tl

velvet mini set: 14,90tl

bunları da ödeme yaparken gördüm ve minyatür herşey gibi karşı koyamadım.

mantık çok iyi çünkü ruj zaten bitirilebilen bişe değil.

13 Haziran 2016 Pazartesi

new yorker alışverişi..

ne zamandır aradığım el şeklinde kolyeden buldum. €4,95

bir de çanta. çok şeyde gözüm kaldı aslında.

12 Haziran 2016 Pazar

zoolander 2..

http://720pizle.com/izle/altyazi/zoolander-2.html

birinci filmi de sevmiştim zaten. komik bi kere o yetiyor. 1 buna göre daha iyiydi. bunda da bayağı ünlü var.

11 Haziran 2016 Cumartesi

balkanlar..

Mostar'a akşam varıyoruz. Köprüyü gece görmeden olmaz. Buraya kadar deniz güneş eğlence vardı. Bu ülke acı dolu. Akşam köprüye şöyle bir uğrayıp fotoğraf çekiyoruz. En iyi görüntü yakınlardaki bir caminin avlusunda. Gündüz giriş ücretli. Gece kaçak gidilesi. Odaya dönünce yıkılış görüntülerini izlemek farz oldu. O kayrak taşlardan nasıl da koşarak geçiyorlar. Sonra yıkılma görüntüsü. Yek pare olarak aşağı iniyor. Sabah tekrar ziyaret. Her yerde 93'ü unutma yazıyor. Unutmamalı. 

Devamında başkent Sarayevo. Sarayevo Mostar arası kuzu kızartma yapan yerler var. Es geçmemeli. 

Karnımız da doyduysa Sarayevo'yu gezebiliriz. Başçarşı eski şehrin çarşısı. Avusturya dönemi ve Osmanlı eserleri birbirine karışmış. Sonra hepsi savaşın törpüsünden geçmiş. Artık geriye ne kaldıysa. 3,5 sene kuşatma altında kalmış bir şehir bu. Hem de çok yeni. Görüntüler siyah beyaz bile değil, renkli. Binalarda hala kurşun izleri var. Bazıları harabe halinde. 


Sarayevo Balkan'larda en güzel börek yapılan yer olarak geçiyor. En övülen yere gidiyoruz. Garson biraz asabi ama bi kaşık ekstra yoğurdu inatla istemeli. Üstüne Ardıç suyu şifa niyetine. Juniper berries olarak isteyin. Bitiremezseniz gül şerbeti kıvamında, üstüne iyi gidebilir. Yolda sıra sıra avm var. Memlekette hissettim, gözüm kaldı. 
Yemek İnat kuça evinde. İnatçı adammış, evinin yıkılmasına izin vermemiş. En son tuğla tuğla evinin karşı kıyıya taşınması ve bir çuval altın karşılığı ikna olmş ama deymiş. Çok yedik çok yürüdük, sonraki gün devam etmeli. 

Irmakların doğduğu noktada temiz hava alıp tünele gidiyoruz. Tünel Sarayevo işgal altındayken insanların bağımsız Boşnak bölgesinden erzak getirmek için kullandıkları 800mt kadar bir tünel. Sembolik bırakılan ufak kısmında yürüyüp Belgrat'a geçiyoruz. 

Saraybosna'yla Belgrat arası yaklaşık 8 saat. İmkanınız varsa bu yolu karayolunda tercih etmeyin. Saçma sapan bişe oluyo. 

strudle her yerde reklamı olan bir bisküvi. elmalı biskrem gibi bişe.

bu da tuhaf isimli bir çikolata işte.

10 Haziran 2016 Cuma

balkanlar..

Priştine havaalanına iniş. İlk durak Sultan Murat türbesi. Sultan savaşı kazanmış yaralılar arasında gezerken bıçaklanmış. İç organları buraya gömülmüş. Gezmeye devam, Priştine minicik bir şehir. Küçük, yeşil ve sevimli. 


buralarda köfte meşhur. Bundan sonra bol bol köfte yiyeceğiz. Köfteler fena değil ama tüm yemekler çok tuzlu. Buna hazırlıklı gelin.

Prizsen daha yeşil daha güzel. Şehrin ortasından nehir geçiyor. Her iki şehir de küçük Anadolu kasabası gibi. Hele Prizsen Amasya'ya çok benziyor. Kosova'nın para birimi €. 

Kosova'dan çıkıyoruz. İstikamet Üsküp aka. Skopje. Daha şehre girmeden dağdaki haç karşılıyor. Saçma sapan bişe. Orada yanlışlıkla unutulmuş gibi. Etrafıyla bağlantısı yok. Üsküp şehri ikiye ayrılıyor. Vardar nehri ikiye ayırıyor. Girişte Türk tarafı. Bit pazarı ve etrafında çarşılar. Burda para birimi Dinar. 60 Dinar 1€, yani 20 Dinar 1₺ gibi. 

Üsküp şehrinde devasa özenti yapılar inşa edilmiş. Halk sevmiyor olacak ki hepsinin üstüne boya atmışlar. Ama caddeler alabildiğine geniş ve ferah. Dolaşmak insana zevk veriyor. Parası olana marriot otel çok başarılı. Merkezi, yeni ve hizmet iyi. 
Arada Kalkandelen aka. Tetova. Burada bir Bektaşi tekkesi var. Yerleşim olarak eskiye en uygun yapı bence. İçinde şadırvan vs her şey var. 

Günaydın Ohrid fazla kalamayacağız. Yolda Resen'e uğradık. Burada Niyazi bey konağı var içi boş, dışı fena değildi. Ama görmesek çok bişe kaybetmezdik herhalde. 
Bugün Manastır'a gidilecek aka Bitola. Yol 3 saat kadar. Orada meşhur bir lise var. Lisenin bir odası anı odası. Zaten gelen onun için geliyor. Gerisi hikaye. Yemek yemeyin burada servis öyle yavaş ki. Bir çorba yarım saatte mi gelir. Vakit de kısa. Saat kulesine kadar yürü, elveda Rumeli dizisinin çekildiği yerleri gör. Sonra Ohrid'e geri dönüş. Biliyorum çok saçma geri dönmek. Dönüşte akşam oldu bile. 
Ohrid'in incisi ve Sedefi meşhur. İnciye doyduk. Sedefin çakması da aynı benim gözümde. 
Çiçek kolye ucu €5 zinciri de hediye.
Broş da aynı şekilde. Orijinalde gözüm kalırsa minik kalp küpe €10. Anahtarlık 150 veya 200 Dinar. 
Gezmek de lazım. Yukarıda bi amfi tiyatro var ama Aspendos'u görmüş bünye beğenmez. Biraz daha çıkınca da kilise kalıntıları+yeni kilise+Sinan çelebi türbesi var. Hepsi aynı yerde ve üst üste. Biraz saygısızca inşa edilmiş yeniler. manzara için çıkılası. Sonra yemek. Balık çorbası ve balık başarılı. Buralarda suyu şişeyle alırsanız 120 Dinar. Israrla çeşme suyu isteyin. 

Ohrid'den çıkış, Makedonya'dan çıkış. Son dinarla 17 dinara çikolata almaca. Geriye 3 Dinar kaldı bu da hatıra niyetine. 

Herhalde 1 hafta kalsam Kiril alfabesini çözerdim:
P->R
H->N
Z->3
J->Y

Sırada Arnavutluk var. Tiran şehrine öğle yemeği için uğruyoruz. Taiwan adında bir İtalyan restoranı. Triliçe'si çok başarılı. Herhalde yediğimin en iyisi. Arnavutluk eski bir kominist ülke. Hatta Rusların yeterince kominist olmadığı iddiasında imiş. Mimaride kendini hissettiriyor. Ya bize gezdirmediler ya da şehirde çok bişe yoktu. Enver beyle ilgili bişeyler anlattılar o kadar. Para birimi leke. 130 leke €1 imiş. Ama restoranlarda 100leke €1. Küçük su 50leke. Bahsettiğim triliçe 300leke veya €3. Burda latin harfleri var ama değişik harfler de var. 

Sonraki durak Çırna Gora aka Karadağ. Arnavutluk'tan sonra yol öyle kötü ki. Komünist dönemde iki ülke arasında pek geçiş olmadığı için yollar çok bakımsız. Öyle ki 2 araç yan yana geçemiyor. Budva ile başlıyoruz. Budva Bodrum gibi bir yer. Dağdan inip bir liman kenti ile karşılaşıyoruz. Bütün gün yolda geçti. Otele vardığımızda hava çoktan kararmıştı. Yemek yiyip şöyle bir dolaştık. Anahtarlık €4, cüzdan €5. En güzel anahtarlıklar burda. En pahalılar da. Fiyat daha makul olsa hediyelikleri buradan alabilirdim. Sabah Budva'yı gündüz gözüyle geziyoruz. Kale içine yerleşmiş genel itibariyle. Dedim ya Bodrum gibi.
Hard rock kafe yok ama dükkanı var. Sanırım orijinal kafe başkentte. 

Ardından kısa bir yolculuk ve Kotor. Kotor daha kale içinde. Kale içi sahil şeridiyle tamamen bağlantısız. Biraz da geç kaldık sanki, kalabalık. burada para birimi avro olunca insanın bişe alası da gelmiyor. 

Sonra Dubrovnik. Burası vize istediği için biraz antipatik buluyorum. Otelin yanında bir avm var. Avm içinde sevdiğim, özlediğim new yorker. Meğer avm 9'da kapanıyormuş. Kovulana kadar kaldım. Para birimi kuna. Param da yok. Alışveriş kartla mecbur. Gene doyamadım şu dükkana. Bakalım bir daha ne Zaman karşıma çıkacak?
Sabah kale içini gezmece. İçi Rodos gibi biraz. Giriş kapısının orada eczane var. Orjinal eczane ve yanında yenisi. Orjinale girmedim. 35kuno idi. Yeniye girdim. Girdiğimde nispeten sıra da yoktu. Krem örneklerini denedim 50 ila 65 arası değişen fiyatları vardı. Kişiye özel krem de yapıyorlarmış. Gerek yok. O kadar yaşlı değilim hala. Mucize yaratacağına da inanmıyorum.

Teleferik var. Giriş 120kuno veya €17. Bence değmez. Biz girerken sıra vardı. Biraz şans herhalde. İndiğimizde yoktu mesela. Yenimahalle teleferiği gibi zaten. İnişte yolda iron throne. Fotoğraf çektirmek ücretsiz ama bişe almalısın. En iyisi bi anahtarlık almak. 120kuno veya €18.
Mojito €5. Para bitti böylece. Burası daha turistik olduğu için alınacak şeyler daha çeşitli. 

Next stop Bosna Hersek. İlk durak Poçitel adında ufacık bir köy. Dibek kahvesi meşhur dediler. Sunum falan gerçekten orijinal ama sevemedim. Biraz paragöz köy halkı. Camiye giriş ücretli. Saçma geldi, yola devam. 
Sonraki durak Balagay'da bir tekke. Güzel yere konuşlanmış. Tam inzivaya çekilmelik. Yemek de oradaki restoranlarda. Görmek lazım, tatmak lazım.