30 Eylül 2012 Pazar

eylülde bitenler..

avon advance techniques durulanmayan saç kremi: ilk aldığımda çok sevmiştim. hatta bu 2. şişemdi. fındık kadar kullanıyordum. sonra sıkıldım. bi süre dayanamadım, tekrar kullandım, bitsin diye bol bol süründüm. nihayet bitti. saçımı kestirmeden önce çok ihtiyaç duyuyordum, saç uçlarım çok kuruydu. ama tekrar almam.

veet tüy dökücü sprey: en kullanışsız ürünlerden biri. üstelik çok kötü kokuyor. sadece 1-2 kez deneme amaçlı kullanmama rağmen bitiverdi. bir daha hayatta almam.

isana traş köpüğü. bunu da öyle çok kullanmadım ama bitiverdi. bir daha alınmayacak.

puma duş jeli: aslında bunları set olarak kullansaydım muhtemelen daha güzel olurdu ya neyse.

kokusu deo ve parfümle aynı. bir duş jeline göre gayet kalıcı bir kokusu var. ama ürün miktarı çok az. yani 2 duşta falan bitti.

maybelline colossal volum express (sarı tombik): bu maskarayı herhalde bilmeyen yoktur. ortalama bir fiyata alınacak en iyilerden. dolgunlaştırmada başarılı. suyla hemen çıkıyor. biraz topaklanma sorunu var ama o da benim acemiliğimden. kahverengi almıştım ben. daha doğal duruyor siyaha göre.

gerçi lancome kullandıktan sonra fark ettim. kirpiklerimi sertleştiriyor. jöle gibi. bu maskaranın doğal sonucu sanırdım ama demek ki değilmiş.

bir maskaranın bittiğini nasıl anlarız emin değilim. ama fırçaya gelen ürünün azaldığını fark ettiğim için attım.


she baby lips gloss: bu minicik şeyi bile bitirmek ne kadar zor. teknik olarak bitti sayılmaz ama kalan kısımlara ulaşamıyorum.

bu yanılmıyorsam mor teneke kutudan çıktı. maalesef numarayı silinmiş. artık she bunlardan üretmiyor diye biliyorum. halbuki çok kullanışlıydı. cebine at çık. bi parça selpaktan daha az yer kaplıyor.

29 Eylül 2012 Cumartesi

zara babet..

geçen gün yemek yedim kursa geçicem. baktım daha yarım saat var. zara' ya bakayım dedim. meşrutiyete kadar yürümeye üşendim. metropol' ün sokağından yukarı doğru çıkıp beğendik' e varmadan sağa saparsam olgunlar' a ulaşırım diye düşündüm. baya bi yokuş çıktım. bi baktım akay' dayım. oha nereye geldim geri mi dönsem diyordum ki bi baktım tunalı' ya çıkmışım nerdeyse. bi tırstım bi tırstım. çünkü çok dik bir yokuştan indim geri dönmeye hiç niyetim yok. dersin başlamasına da 15dk var. acaba taksiye mi binsem diyordum. tüm bu düşünceler içindeyken de yürümeye devam ediyorum yani.

neyse zara' nın önüne geldim. derse geç kalıcam ama o kadar çıkmışken bi gireyim dedim. bu ayakkabıları beğendim. yumuşacık derisi var. tam alsam ben bunu yahu derken fiyatıyla karşılaştım. 160tl' ye ayakkabı mı olur zara yapma allasen. 60' tan fazla vermem. güzeldi şimdi. yumuşacık derisi var, hem de studded. nude ve kırmızısı vardı. kırmızıyı daha çok sevdim. 40 iyi oldu. ama o parayı vermem sorry.

28 Eylül 2012 Cuma

beyaz tutkal..

tamam çok küçük bir şey yazmaya değmez gibi ama bu benim için çok önemli. beyaz tutkal ne zamandır aradığım bir şeydi. hatta nerdeyse şu tamir işlerinde kullanılandan alacaktım. bu amerika' da falan çok yaygın sanırım. hatta school glue diye bir marka var. youtube' da her videoda var, ezberledim artık. bütün diy projelerini bununla yapıyorlar. uhu yerini tutmuyor. ben de arayıp duruyordum. bulunca aldım hemen.

fiyatı: 3tl.

kuruyunca şeffaflaşıyor. şimdilik hamalarımı tamir etmekte kullanıyorum ama simli bir iphone kılıfı projem var. tek sorun suyla çıkması.

27 Eylül 2012 Perşembe

gözlüklerim..

bunlar da eski gözlüklerim.

yenisi gelince haliyle eskiler elden çıkarıldı.

26 Eylül 2012 Çarşamba

şarkı indirme sitesi..

şimdi ben şarkıların glee versiyonlarına bayılıyorum ama indiremeyince sinir oluyordum çünkü bazı şarkılar dilime dolanıyor ve 1milyon kere dinlemem gerekiyor. bi site buldum tesadüfen. youtubedaki videoların adresini girince mp3' e çeviriyor. eskiden de vardı da çok yavaş çalışıyordu. 20 şarkı falan indirdim. bulunsun.

http://www.flv2mp3.com/

deniz gözlüğüm..

iyi bir gözlük almak bodrum' dan geldiğimden beri aklımda olan bir şeydi. ama acelem yoktu. geçen acity' de gezerken bir mağazaya girdik. baya bir gözlük yığmışlar. fiyatları da fena değildi. bu arkadaşı alıverdik.

fiyatı: 62,90tl.

markası arena sanırım. iyi mi, kötü mü emin değilim. en fazla speedo alabilirdim. onda da pek çeşit yoktu. ama fiyatlar aynı gibiydi.



bu gözlükten tek beklentim denizde biraz güneş gözlüğü gibi olsun ve buhulanmasın. satıcı bunu önerdi. dediğine göre iç camına ellemediğim sürece buhar yapmazmış. kullanma kılavuzunda da sadece özel solüsyonla silinebileceği yazıyor.

denemek için  1 yıl kadar beklemem gerek şimdi..

25 Eylül 2012 Salı

hama kalp..

resimden de anlaşılacağı üzere çok kolay bir model. bu tür şeyleri bizim ufaklıklarla yapmak istiyorum. hem zaten hama özünde çocuk şeyi dmi mi?

24 Eylül 2012 Pazartesi

..

bugün ne garip bir hava var. kendimi yaz gecelerinde gibi hissediyorum. iyi anlamda değil. cam açık hafif esiyor, tshirt falan ama içimde bir huzursuzluk var. neşemi kaybettim. umutsuzum. genelde eylül ekim ayşarı en hızlı geçen aylardır. bilmiyorum. geçen sene ne kadar mutluydum halbuki. bütün gün evdeydim, spor yapıyordum. yürüyüş yapmayı özledim. kar üstünde hava soğuk ama montumun içinde güvendeyim. kulağımda lana del ray. ahh aynı şarkıyı 1 saat dinlemiştim. sonra bir gün yağmur yağmıştı ama çok değil. büyük şemsiyemi almıştım ve kızgındım. kulağımda paranoid android. rain on me diye bağırıyordum içimden. ahh.

bu belirsizlik öldürüyor beni. sabah 9' da çıkıp gece 10' da geliyorum ve karşılığı koca bir hiç. bir işin olsa en azından ne kadar çalışsan da karşılığı bir değer vardır. offf..

kilo aldım deli gibi. artık alışveriş bile zevkli değil. göbeğim çıktı saçma saçma her kıyafetten pörtlüyor off..

kopernik pizza..

bu pizzacıyı daha önce hiç duymamıştım. geçen optimum' da gördüm.

dünya yuvarlaktır,
pizza da yuvarlaktır.
ee o zaman adımız kopernik olsun demişler herhalde ama adama ayıp olmuş bence biraz.

fiyatları baya iyiydi. 2 orta boy pizza menü 15,90. patatesi de mcdonalds kadar güzeldi.

pizzası da fena değildi. gerçi ince hamur demeyi unutmuşum o yüzden topak topak hamur yutmuşum gibi hissettim ama..

23 Eylül 2012 Pazar

hama ördek..

bu ördeği yapmaktaki tek nedenim siyah ve beyaz gibi temel renkleri tüketmemesi.

22 Eylül 2012 Cumartesi

clamshell wreath..

güzel bir fikir. evde binlerce deniz kabuğu var. boş bir zamanımda bir denemeli..

21 Eylül 2012 Cuma

crepe-paper magnolia flowers..

bu çiçeklerin sadece kağıttan yapıldığını düşünmek hayret verici. aslında gramafon kağıdı alıp girişeyim diyorum ama hep unutuyorum.

20 Eylül 2012 Perşembe

güzel ayakkabı..

itiraf ediyorum bu yaz dolgu topuk modasına doyamadım. zaten aldığım ayakkabıların biri büyük geldiği için zaten hiç giyemedim, diğeri de kısa topukluydu.

ama şu yandaki güzellik gibisini hiçbir yerde görmedim.

19 Eylül 2012 Çarşamba

hastayım..

öhü  öhü. senenin ilk gribine yakalanmayı başararak birinciliği kimseye kaptırmadım. off yanu bu bilim adamları garip garip icatlar çıkaracaklarına şu gribe çare bulsalar ya. burnumu kesip atmak istiyorum şu anda.

aslında nerden buldum anlamadım. öyle üşüdüğümü hissetmedim, evde- kursta- stajda çevremde hasta olan kimse yok. tamam bünye bu ara çok müsaitti. ne zamandır spor yapmıyorum, fast food besleniyorum, geç saatte yiyip bütün gün aç kalıyorum. bu bünyemi  zayıf düşürmüş olabilir.

tam da 2 haftadır kendimi bu haftaya hazırlıyorum. çünkü sabahtan da telafi dersine giricem. bütün gün yorulcam, yemek işi nasıl olacak diye planlayıp duruyorum. işte derler ya sen plan yaparken yukardaki gülermiş diye. aynen öyle oldu yani. öğleye kadar zor dayanıp kendimi eve atıyorum. zaten manyak bi düzen kurmuşlar bize, çekemiycem.

aslında burnum bu kadar sorun etmem de şu burnum akmasa. şu burnuma peçete tıkıp dersi öyle dinlemek istiyorum. niye ayıp ki bu? insani bir durum sonuçta. dün bi de elimi yaktım. dedim sıcak bişeyler içeyim elime döküldü. bi de ona dikkat etmem gerekiyor. off..

18 Eylül 2012 Salı

güzel bluz..

gerçi muhtemelen içini gösterecek. içine atlet giyince aynı havayı vermeyecek. zaten kolsuz kışın giyilmez. ama güzel..

17 Eylül 2012 Pazartesi

1000 entry..

way canına tam 1000 giri. bu ara baya çenem düştü galiba. ilk başlarken kimsenin takip edeceğini düşünmüyordum. şimdi burda 10 kişiyiz. düşününce şurda yazdığım her şeyi anlatabileceğim 10 iyi dostum yoktur halbuki. çok acayip..

mirror mirror..

kalitesi pek iyi değil ama şurdan izledim:
http://www.filmfullizle.net/pamuk-prenses-maceralari-ayna-ayna-soyle-bana-2012-full-izle.html/8

gene bir snow white hikayesi izledim. snow white and the huntsman daha gerçekleştirilmiş bir hikayeyeydi. bu daha masalsı.

prenses bunda fena olmamış. kaşları biraz daha ince olsa daha sevimli olabilirmiş. gene de kasıntı kristen steward' dan iyidir. gerçi ben bu rolü düşünce aklıma sadece anne hathaway geliyor ama biraz karta kaçtı galiba.

julia roberts kötü kalpli kraliçe olarak pek olmamış sanki. yani diğer filmde charlize theron nasıl bir mükemmel soğuk  kraliçe olmuşsa artık başka kimseyi bu role yakıştıramam herhalde. bir de julia kocaman ağzıyla kahkahayı patlatıverecek gibi. gerçi bu filmde hafif eğlenceli roller de var. onun için fena değil.

yalnız bu hollywood' un snow white takıntısı nedir kardeşim?

son anda pörtleyen kral da bizim rahmetli eddark stark çıkmasın mı? o adamı görünce hala way salak diye düşünüyorum. yahu sen tut kraliçeye de ki sen kardeşinle böyle böyle. ben bunu krala söyliycem. ya salak önceden ne haber veriyosun işte. neyse film diyodum.

o prensi de ilk gördüğümde ewan mcgrogor sandım. ayy canım sen de mi burdaydın dedim ama değilmiş. yalnız ne kadar benziyor.

bir de filmin sonundaki hint dansını saçma buldum. ama şarkı güzeldi.

bizimkiler de filmin adını ne uzun çevirmiş öyle. ayna ayna de geç.

oje çekmecem..

hazır kozmetik dolabımı elden geçirmişken ojelerin de yerini değiştirdim.

eskiden avon' un hediyesi bu çantada duruyorlardı. bazen burda da cin fikirlerimi paylaşıyorum. bizde bir oje asla kullanılmakla bitmez. o yüzden binlerce oje stokum oluyor. ama bazen bir ojeyi bulmak için bütün çantayı boşaltmak gerekiyor.

bu da yeni düzenimiz. pastel ojelerin düzenli görüntüsüne bayıldım. bundan sonra sadece pastel oje alıcam. bir de kapaklarını boyamayı bitirirsem bulması kolaylaşır.

sim social..

itiraf etmeliyim ki etkilendim. bi girip bakıcam ama sadece 1 kerelik.

16 Eylül 2012 Pazar

ne alsam..

alışveriş rejimim iyi gidiyor. tatilden geldiğimden beri nerdeyse hiçbir şey almadım. eğer bu ayı da atlatabilirsem bi kaçamak yapabilirim. ayakkabı almayı düşünüyorum. hiç ayakkabım yokmuş gibi hissediyorum. tatilden gelince sandaletleri kaldırdım. aslında daha giyilir gerçi de. kışlık botlara vs. de daha cesaret edemiyorum. bu ara dönemde giyecek hiçbir şeyim yokmuş gibi hissediyorum.

şu slipperlarda gözüm var. fazla babetim olmadığı bu süper kullanışlı olabilir. mağazada denedim. bu model diğerleri gibi değil. içi gayet yumuşak, rahat. ama çok pahalı yani 130tl çüş biraz. hadi gene aldım diyelim, eğer indirimde bunu yarı fiyatına görürsem oturup ağlarım. bir de şu var: mevsimi çok kısa. yani tamam şimdi giyilir, belki bir ay daha ama kışın giyilmez. yağmur çamur olmasa da giyilmez. baharda giysem yazın da giyilmez.

ikinci istediğim bu topuklu spor ayakkabıları. aslında doğru düzgün bir modeli mağazalarda görmedim. biraz daha yaygınlaşsa güzel olur diyorum. mesela en sağdaki kahverengi river island imiş. ahh o da gitti maalesef.

15 Eylül 2012 Cumartesi

snowflake hama..

buna öyle bir bastırmışım ki alttaki plastik eriyip yapışmış yahu.

ama yapmak için baya uğraştım. üstelik geneli ince yapılı, kırılgan. hele de kaset hama bile çatladıktan sonra.

bu arada bu hamalar kalıptan çıkınca çekme yapıyor sanırım. tekrar takıp düzelteyim dedim ama sığmadı.

13 Eylül 2012 Perşembe

işe yaramaz kozmetikler..

bunlar da kullanmadığım ürünler. tamam bazılarını eğlencesine almıştım ama bazıları büyük hayal kırıklığı oldu.

özellikle kalemler. kalem kullanmayı sevmediğimi anlamam bi 3-4 yılımı aldı. aslında çevremde makyaj yapmaya yeni başlayan ergen bir kuzenim olsa hepsini hediye ederdim. gerçi şimdi de boya kalemi olarak ellerine tutuşturabilirim. hmm..

aslında aldığım farların da yalnızca %10' u işime yarıyor. sağdaki 2 arkadaş zaten markasız. öyle ucuz diye almıştım. bi süre fimolar için kullandım hatta. içlerinde en büyük hayal kırıklığı body shop shimmer cubes renk vermiyor ama ışığa çıktığımda assolist gibi parlıyor. sahneye çıkmadığım sürece kullanamayacağım. body shop olan diğer çiçekli farın beyazı güzel aslında. piyasada bulunan tek simsiz beyaz sanırım. ama mavi kısmı fiyasko. cecile toz farı pudra alınca hediye etmişlerdi. güzel ürün aslında. hatta bi süre fırçayı ıslatıp eyeliner olarak bile kullandım. en soldaki rival de loop far setini zaten eğlencesine almıştım. pişman değilim ama çok yer kaplıyor.

takma kirpikleri zaten eğlencesine almıştım.

sürmeyi sevdim aslında, hediye gelmişti. faydalı olduğu için arada sürüyorum ama bendeki mi sorunlu yoksa genel olarak akma problemi mi var. bunu sürüyorum. yarım saat sonra göz altım simsiyah oluyor.


13eylül..

bugün aslında tatildi ama ders koydular. eywallah. zaten evde oturunca ders çalışamıyorum. ama saat 9' a kadar yapıp bitirecekmişiz. hayır bunun daha yarını var niye insana eziyet ediyorsun ki? böl ikiye rahat rahat işleyelim. 2'de başladık. saat 8' e kadar işledik. artık gücümün son takatindeyim. tenefüste cam da açmıyorular, klima da düşükte çalışıyor, bunalmışım, önümdeki, arkamdakiler tenefüste sigara içmiş gelmiş. zıkkım içesiceler. ortalık leş gibi kokuyor. konuyu bitirdik son 1 sayfa var. hoca dedi ki hadi testimi yapalım ondan sonra bu son sayfayı işleriz. yahu adama yalvarıyoruz evde çözelim diye yok. kafam beynim patlamak üzere son gücümle yıkılmamak için duruyorum o kafayla test çözecem. üstelik de bugün işlenen konular. daha tekrar etmemişim. son 2 saate dair de hiçbir şey hatırlamıyorum. herif inat etti. neymiş kendimizi 10dkya alıştırmak gerekirmiş. lan ben zaten sınavda 2 kere çözüyorum üste de yarım saatim kalıyor sen neye alıştırıyorsun. okudum okudum salladım walla. sonra da demez mi hadi o son sayfayı da evde okursunz. lan baştan söylesene. defolup gidelim biz de.

neyse çıktık işte. metroda yanıma bi barzo oturdu. ellerini dizlerinin üstüne koyarak gördüğüm en acayip oturma şeklini gerçekleştirdi. öyle bişey ki. nasıl oturursam oturayım adamın koltuk altı koluma değiyor, sıcak sıcak iğğ. yan döndüm oturdum. tee allam ya. hepsi mi beni bulur.

aslında dershanede çok acayip şeylere gıcık kapıyorum. mesela tuvalet olayı. şimdi kursun tuvaleti acayip dar. lavoboların önünde 2 kişi varsa 3. sığmıyor. öyle diyeyim ben sana. şimdi o modda sıra bekliyoruz. gerizekalılar bir de arkadaşlarını bekliyor. yahu zaten daracık yer. bekleyeceksen dışarıda bekle. o arkadaşın o kadar mı özgüvensiz biri. boğazını mı kesicez. bir de hani olur aynaya bakarsın saçını başını düzeltirsin olur. ki onun için koridorda bi boy aynası var. erkekler görecek desen zaten tuvaletin kapısı hep açık. ki o da değil. oturmuş oraya mesaj yazıyor. tee allam. elimi yıkayıp silicem. 40tane akrobasi haraketi yapıyorum.

bi de bu telefon olayının konuşan tipi var. çok acayip telefon kulağına yapışık yaşıyor herhalde. tuvalete bile telefonla girmiş. hadi şimdi tuvalete giriyorum diyordu en son. ee şimdi sıçacam diye de naklen geçseydin ya. yahu arkadaş olsun sevgilli olsun insan utanır be.

bir de bugün happy days' te gıcık oldum. şimdi salata alıcam gene. o küçük tabağı tepeleme doldurabilmek için geliştirdiğim bir düzenim var. ama 2 öküz de oraya peyda olmuş. al çık işte. yemekler üzerine bi sohbet bi muhabbet. birer de koca kase almışlar. o da baya çukur tabak böyle. ben de diyorum büyük boy tabak da iyiymiş walla baya alır. nerden dolaşacağımı bilemedim ve onlar yüzünden coleslow alamadım. sonra baktım bunları kasaya sürüklüyorlar. sen tut sulu yemekçiden kap bi tabak, doldur. para da ödeme ohh. happy days peşin çalışıyor malum. biri artık doldurmuşlar geri boşalttırmak olmaz dedi. öyle ya hepsi birbirine girmiş. standa geri konmaz da. en son 24tl falan hesap çıkarıyorlardı. az bile. almışlar çukur tabakları hayvan gibi.

12 Eylül 2012 Çarşamba

niye pan projesi..

hani yaz başında birkaç ürün seçip bitirilesi makyaj ürünleri projesine girişmiştim ya. tam bir hüsranla sonuçlandı. aslında gayet mantıklı ürünler seçmiştim. düzenli de kullandım. ama hiçbiri bitmedi. gloss bile bitmedi yahu. günde 5 kere falan sürdüm halbuki. ama bu bende bir aydınlanmaya sebep oldu.


şu an evde ve dışarıda kullandığım 4 ürün dışında toplam 17 adet glossum var. bu sayı dışında 2 tane hiç açılmamış 4 lip balm, 2 rujum daha var. (onların resme katmayı unutmuşum) totalde 4+17+4+2= 27 adet ürün eder ki 3 ayda 1 ürün bile bitiremediğime göre bu ürünlerin beni 40 yaşıma kadar falan götürmesi gerek. off hesaplaması bile yordu yemin ederim.

bir daha gloss almak istediğimde bu görüntü aklıma gelir umarım..

11 Eylül 2012 Salı

pınar tombik şişe..

yeni favorim yandaki tombul arkadaş. hem staj, hem kurs bu ara sabah çıkıp eve ancak akşam giriyorum. bu tombik şişe kurtarıcım oluyor.

erikli' nin de 1lt şişesi var ama bunu daha çok sevdim. biraz kendime benzettim. aslında en iyisi cam şişe ama onlar çok ağır oluyor.

mango kazağım..

geçen gün mercan rengi bluzumle giyebilecek hiç kazağımın olmadığını farkettim. hemen mango' ya girip bunu aldım. yani tamamen ihtiyaç. fiyatı: 34,99tl. sanki 1kr verirlermiş gibi bir de küsüratlı atmışlar. bu arada mango etiketin altında bir yere indirim oranlarını da yazmış. bence güzel bir uygulama. mesela bunda %50,1 indirim olmuş.

pudra rengi güzel bir kazak. pek çok renge uyum sağlar, uzun ve baya bol. bu mango' nun böyle salaş kazaklarını seviyorum. hava da hafiften serinlemeye başladı. sabahları biraz serin oluyor. en sevdiğim bu bahar mevsimleri zaten. hala tshirt, şort giyebiliyorsun ama terlemek yok.

moneyball..

şurdan izledim:
http://jetfilmizle.com/kazanma-sanati-moneyball-turkce-dublaj-izle.html/0

bu filmi sadece oscar adayı olduğu için ve bradciğimin hatrına izledim.

sıkıcı bir film. sonu tahmin edilebilir. hatta ben şampiyon olurlar demiştim ama tutmadı. bir de beyzbol bize uzak bir alan. söylenenlerin yarısını anlamıyorum. mesela futbol fanatiği olsam belki bir benzeşme görebilirim ama o da yok.

ilginç bir şekilde beyzbola aşina olmasam da bilgisayar hesaplamalarıyla kazanma olayına yabancı değilim. simpsons' un bir bölümünde lisa bu tür hesaplamalarla bart ve takımına şampiyonluk kazandırmıştı.

brad de çökmüş yazık. geçen bir röportajda çocuklar beni mahvetti, belim, dizlerim fena halde demiş. hep o angelina ah ahh..

10 Eylül 2012 Pazartesi

gratis alışverişim..

alışveriş konusunda kendimi tutmaya çalışıyorum. bunları da sadece ihtiyaçtan aldım.

pamuk: 2,50tl.

geluscious topuk koruyucu: 7,90tl. aslında bunu büyük gelen ayakkabım acaba bu yolla tutar mı diye almıştım ama işe yaramadı. boşa giden bir 8tl oldu. üstelik yapışkanı pek iyi değil. bu tip bir üründen yapıştığı yere sabitlenmesini beklerdim ama olmadı.

hama robot..

yaptığım en büyük modellerden biriydi. acaba tablanın ne kadarını kaplayacak diye düşünürdüm durdum. ikea tablada şöyle duruyor:


yani tamamını kapladı.










bitince de şöyle oldu:


9 Eylül 2012 Pazar

çılgın türkler kıbrıs..

tutunamayanlar' a başladığımdan beri doğru düzgün kitap okumuyorum. nerdeyse 1 yıl oldu ve hala bitmedi. son çare olarak bodrum' a götürmüştüm ama plajda boş boş yatmak daha ilgi çekici geliyordu.


bu kitabı evde herkes okudu. ilk defa böyle bir durum var. hele hiç kitap okumayan babam bile 3günde bitirince okusam mı diye düşünmeye başladım. plajda şöyle bir göz gezdireyim ne var ne yokmuş derken 50sayfa akmıştı bile. aslında kitap sararsa ben çok hızlı okurum. bi günde 1 kitap bitirirdim eskiden. hatta en son annemle kitap için kavga ediyordum.

başları zaten bildiğimiz şeyler olduğu için hızlı geçiyor. ama türkiye' deki gelişmeleri kıbrıslıların gözünden okumak güzeldi. kurtuluş savaşı o kadar bizden ki. başkalarının nasıl gördüğünü insan düşünmüyor bile. bizi anavatan olarak görüp, devrimlere uymaya çalışmaları, ingiliz yönetimi karşı çıkmasına rağmen soyadı almak istemeleri..

sonra enosis. insan içi burkularak okuyor daha küçükten böyle yetiştirilmelerini ve yaptıklarını. adım adım ilerliyor bu süreç.ingilizler aradan çıktıktan sonra işler daha da fena hale geliyor. kıbrıs cumhuriyeti kurulduktan sonra yapılanları tamam yüzeysel olarak biliyordum ama bu kadarını tahmin etmezdim. bir de kıbrıs' ı gezerken anıtları, müzeleri, doktorun evini vs. gezerken tüm yazıları okumaya çalışmıştım. ama bildiklerim bölük pörçüktü. kitabı okuyunca kafamda hepsi bir düzene girdi, eksikler tamamlandı. bu bakımdan kesinlikle okumalıymışım. hatta şimdi tekrar gidip bir de bu gözle gezmeliyim.

mesela noel katliamı ve küvette öldürülenler. müze haline getirilen o evi gezerken zaten o anda insan fena oluyor. hele de bunun 1gecede tüm türkleri topluca öldürmeye yönelik bir plan olduğunu duyunca zaten korkunç olan bir olayın daha da fena olduğunu gördüm.

bu dönemde inönü' yü çok takdir ettim. ne derlerse desinler bence süreci çok iyi yönetmiş. ama amerika' dan büyük bir kazık yemiş. tek sorunu oydu bence. kitapta geçen inönü' nün o dönemde hayatta olan en deneyimli devlet adamı olduğu hatırlatması güzeldi. sahiden de. bence denktaş ondan çok şey öğrenmiş olmalı.

bir yandan da ecevit. barışçı bir insan, askerlikten anlamıyor. ikisi arasındaki fark da yansıtılmış.

kitap tabi bazı yerlerde romanlaştırma yoluna gitmiş. özellikle yunanlıları tasvir ederken ama o kadar çok kaynağa dayanmış ki. bi de ben illa o dip notları okurum. boş geçemem yani. sürekli aşağı inmek, numarayı aramak, karşısında sadece kaynak görüp tekrar yukarı çıkmak yordu. ama burda bazı çok güzel detaylar da vardı. hatta pek çok eleştiri.

ama hakikaten bizim en büyük sorunumuz kendimizi anlatamamamız. yani haklısın ama kimse bunun farkında değil. mesela ingilizler durum ne olursa olsun masaya oturduklarında zaferle kalkıyorlar.

sonra çıkartma. bu süreç kitabın büyük bir kısmını oluşturuyor. burada da kıbrıs' ı önceden gezmenin faydasını gördüm. mesela girne, magosa özellikle kale içi, mesela gezmesem kaleyi dağda küçük bir yer sanırdım ama şehir içinde baya büyük, st. hilarion' un konumu. o da öyle bir tepe ki. biz büyük kısmını arabayla çıktık zaten. kalenin içinde de merdivenlerin çokluğundan yakındık. hatta bazı yerler baya uçurum gibi. minik bir terası vardı, ben düşücem diye korkmuştum. adamlar orayı hem de o yokuş dahil temmuz sıcağında tırmanmışlar yahu. helal olsun walla. hatta o yolda bizden önceki minibüs tıkanıp kalmış.

şimdi gidiyoruz bir anıta, tüm detayları okuyorum ya. bazı olayları o yüzden çok yüzeysel anlatılmış geldi. sadece o olaylar öyleyse o kadar ufuu.

karaoğlanoğlu' yanında ölen subayın ercan havaalanı' na adını verdiğini unutmuşum bir de. adamın soyadıydı. hatırlamış oldum.

o dönemde kendi ataş' taki tesisimizde ingilizler yüzünden jet yakıtı üretemezken kaddafi demiş ki: yollayın uçakları doldurayım, ne yedek parça lazımsa açtım hangarları. hey gidi hey. bu arada adam bizim kara harp okulu mezunuymuş.

magosa' nın nasıl gazi olduğunu yazmış. bu arada kitapta hep magosa diye geçiyor. söyleniş de hep öyle. ama adı mağusa o niye öyle ki?

kitapta maraş anlatılmamış. bunu anlatmasını gerçekten isterdim. bize anlattılar. aslında girilmeyecekmiş ama bi çatıdan ateş edilmesi üzerinde girildi diye. ama burada okumayı çok isterdim.

ama çıkartma ile ilgili detaylarda biraz sıkıldım. anlamıyorum ki. şu kadar, şu tipte silahlar, stratejiler vs. çok fazla detay var. belki askerlikten anlayan biri için ilgi çekici olabilir ama anlamadığım için sıktı.

çıkartma sona erinceye kadar olan tüm süreç askeri ve diplomatik olarak yer verilmesine rağmen. ateşkesle bıçak gibi kesilmiş. halbuki ondan sonrasını da anlatsa bence güzel olurdu. kitap uzardı ama okunurdu gene.

aslında gene günümüze bağlamış ama çok özet geçmiş. zaten kitap 2012 basım olduğu için bu bakımdan şanslıyım.


2012 trendleri..

asos sitesine göre bunlarmış.

haki: belki bir pantolon. ama hakiye 2002'de de uymamıştım, gene uymam.

deri: ceketten fazlası beni aşar.

maxi: aslında güzel duruyor ama hala soğuk bakıyorum.

oxblood: işte buna bayıldım. koyu kırmızı oluyor kendisi. kırmızıyı severim zaten hele koyusu tam kış rengi. çabuk gelsin.

pepluma karşı fikrimi daha önce yazmıştım, sitede gezerken tombul bacak&pantolon ikilisiyle hoş kombinler gördüm. mesela bu puantiyeli pek şirin. hatta düz siyahı da vardı ama bu daha şirin. gene de mağazada görüp denemeden emin olamadım.

bu ceket de peplum olarak geçiyor. dikkatli bakılmadan anlaşılmıyor pek ama peplum ceket olayını sevdim. düşünülebilir. zaten uzun ceket arayışım pek sonuç vermedi. ama altından barsak gibi salınan tshirt olayı pek profesyonelce değil sanki. bir de beyaz tercih etmezdim.

studded da zımbalı, çivili oluyor sanırım. aksesuar olarak ya da minimal olursa düşünülebilir.


bir de bu hair quiff denen alete bayıldım. saçın hafif krepeli gibi görünmesini istediğin bir yerine takıyorsun. güzel geldi. ama bu sefer hemen atlamıycam. önce uygulama videolarına göz atmam lazım. bir de diy imkanı varsa önce onu düşünmeli.

8 Eylül 2012 Cumartesi

tarih..

öss' den sonra ilk defa tarih dersi aldım. aslında tarihi seviyorum, okulda da severdim. sadece kitabını okumak, film izlemek değil, birinin bana anlatmasını veya ders kitabını okumayı da seviyorum. aslında okulda da notlarım hep yüksek olurdu. ama iş soru çözmeye gelince tıkanıp kalıyorum.

mesela derste çok iyiyim. hocanın ilk defa duyduğumuzu sandığı bazı detayları bile biliyorum, atlayıp sorulara cevap veriyorum falan. bu tiplerden de nefret ederim aslında. şimdi o gazla geldim. güzelce tekrarımı da yaptım. ilk defa bir dersi günlük tekrar ettim. çünkü kendimi biliyorum. bi kere boşlasam aman tarih der geçerim. sonra o gazla soru çözeyim dedim. yahu 30 soruda 7 yanlışım çıktı gene. ee bu nasıl iş ben hiç çalışmasam da o kadar yanlış yapıyordum?


bu arada hoca iyi miydi kötü müydü karar veremedim. bol bol müfredat dışına çıkıyor. resmi tarih dışında detaylar veriyor. o kısımlar ilginçti. derse dikkatimi vermemi sağladı. ama zamanımızı çaldı.

bazılarını biliyodum ama beyaz piramitler, mavi alaylar, bursa nutku ilk kez duyduklarım.

7 Eylül 2012 Cuma

ekşiye yazar olmuşum..

way canına. geçen gün baktım. mesaj ışığım yanıyor. bi açtım. yazar olmuşum. en son 8000lerde falandım.

şu son dönem bi olaylar olduydu ondan mı acaba.

aslında yazasım olduğundan değil de olsun bulunsun mantığıya girmiştim, zaten her şey yazılmış gibi geliyor. anket doldurmak için falan de gerek yok. hele orda blogumun reklamını veya burda nickimi paylaşmalar falan yapmayacağıma söz veriyorum.

bu arada aklıma gelen bir kelime nickim olsun diye uludağ sözlüğe de kaydolmuştum, 2 günde almışlar. tematik çalışmam işe yaradı bence. aslında arkadaşı işletecektim ama anladı mı naaptı cevap vermiyor.

hama sundae..

güzel görünen bir resim. örnek aldığım resmi koyu renk bir yerde çekmişler, altını tahmin yürüterek yaptım. baya  oldu bence.

gerçi benim resim de beyaz fonlu ama anlaşılıyor beyaz kısımlar..

snow white and the huntsman..

otomatik geçişli çalışmıyor ve bunda bazı kısımlar çevrilmemiş ama şurdan izledim:
http://jetfilmizle.com/pamuk-prenses-ve-avci-turkce-dublaj-izle.html/7

yani bu mudur? koca hollywood' da kristen stewarddan daha güzeli yok mu? başlarda bi kaç dk. makyajla, saçla falan ehh işte olmuş. ama o hali için bile charlize' in en kötü hali bin basar. hele bir de savaşa giderken yağlı, yamuk toplanmış saçlarla en güzelin elinden ölecek diyor. bu mudur yani. en masum olacak bir de maşşalah kılıçtan geçiriyor milleti.

aslında roller tam tersi olsaymış. mesela charlize en güzeli, kristen kötü kraliçe olsaymış cuk otururmuş. bunun genç olması gerek diye düşünmezdim bile.

gerçi charlize iyi oynamış şimdi. o asaleti yeter. ama bu kız mı bundan daha güzel diye düşünmekten film boyu konsantre olamadım.

bir de başta avcı bizim thor mu diye düşündüm durdum. oymuş. hatta cücelerden biri de al pacino' ya benziyor. o mu dedim. değilmiş. olabilir bence. jack ve jill' de oynadıktan sonra her rolü beklerim.

bu arada ben bunun hep masalını bilirdim. bu hali baya sert bir şey olmuş. yanılıp da çoluk çocuğa izleten olmamıştır işalah. gerçi ben en son ayşecik versiyonunu izlemiştim.

ama bizde adı pamuk prenses ve yedi cücelerdi. burda pamuk prensesle avcı olmuş. film de o eksende gidiyor. bizde avcı yan roldü. gerçi o geyik kalbi mi bişeyin kalbini götürüyordu avcı. filmde öyle bir şey hiç yok.

bu hikaye tabi daha mantıklı olmuş. ingilizcesi snow white ki başta iyi kraliçenin öyküsüyle isim mantıklı. sahi bizde niye prenses pamuktan ki?

bu arada masaldaki büyük bir hatayı farkettim. şimdi pamuktan olsa da kız prenses. elmayı yiyince uyanması için yakışıklı prensin öpmesi gerekiyor. ee prensle prenses kardeş değil mi? nasıl sapkın bir ilişki bu?

6 Eylül 2012 Perşembe

mini indirim..

body shop promosyon yapmış. body butterlar 29tl imiş. ee onun indirimsiz fiyatı zaten 34,90 değil mi ki? 3-5 tl için amma reklam yapmışsın.

bu arada ankamall body shop acayip bişi olmuş.

5 Eylül 2012 Çarşamba

açlık oyunları..

şurdan izledim:
http://jetfilmizle.com/aclik-oyunlari-turkce-dublaj-izle.html/0

vizyona girdiğinden beri büyük ilgi topladı, farkındayım. izlemek için internete düşmesini bekliyordum.

güzel filmdi şimdi. sonunda o kuralın bir şekilde kaldırılacağını, kişilerin büyük çoğunluğunu bu kızın öldürmeyeceğini biliyordum. ama sonunu nasıl bağlayacakları tahmin edemeyeceğim bir şeydi.

gerçi ben sonunda o esmer çocukla aralarında bir şey olacağını düşünmüştüm. ama anladığım kadarıyla bu kitabından uyarlanan bir seri imiş. onun için diğer 2 filmde bir şeyler olabilir. zaten yaşlı adamın gidişi gidiş değildi.

bir de kızın pürüzsüz cildinin sırrını merak ediyorum.

duty free alışverişim..

kos çıkışı daha rodos var diyerek kendimi tutmuştum ama bu sefer tutamadım. rodos' ta 7,5euroya mini toblerone poşeti almıştım. o toblerone bodrum' da 9euro idi. bodrum girişinde de bunu aldım.

fiyatı 54euro, yani 125tl. 50ml.

aslında rodos' ta lancome 50ml parfümler kampanyalı 33 euro idi ama ağır kokuyordu.

lolita lempika parfümlerin mini mini 4 şişeli seti de 32euro idi. onu da annem aldırmadı. o da ağırdı gerçi.

loccatine kremeler 7euro idi. 50cent kârdayım. ama kenzo 81euro idi. 4euro zarardayım.

aslında ben siyah şişeli daisy aldığımı düşünüyordum. eve gelip de paketi açınca küçük çapta bir hayal kırıklığı yaşadım.

neyse ki bu da güzel kokuyor.