30 Haziran 2012 Cumartesi

ev işleri..

2 haftadır evde tek başımayım ve itiraf etmeliyim hiç zor değilmiş.

daha önceleri en büyük sıkıntım sıkılmaktı. bir de tatile denk geldiği için birileriyle konuşmayı özlerdim. bu sefer 3 kere kadar arkadaşlarla buluştuk. o sorun da bitti.

çamaşırlarla ilgili ufak bir sorun yaşadık. tutup boyanmış bir tshirtü beyazların yanına atmışım ama o kadarcık olur.

ev süpürdüm, yemek yaptım, bulaşık yıkadım. müzikle işler daha iyi yapılıyor onu anladım. mesela i feel pretty eşliğinde ev süpürmek ne kadar eğlenceli sen biliyor musun? ya da mein land diyerek bulaşık yıkamak.

gerçi asla yukarıdaki abla gibi takıntılı olmadım ama..

29 Haziran 2012 Cuma

yüzüklük..

aslında fikir başkaydı ama ben resmi daha çok sevdim. üstündekinin marshmallow olduğunu düşünmek istiyorum.

türkan..

şurdan izledim:
http://jetfilmizle.com/turkan-filmi-izle.html/7

aslında film çıktığında izliim diyordum sonra unutmuşum. bugün ne izlesem diye bakınırken buldum.

ayşe kulin' in kitabını da okumuştum. o yüzden hikayeyi biliyorum. aslında dizinin devamı gibi olmuş. filmde son günlerini anlatmış.

28 Haziran 2012 Perşembe

pan for make-up..

aslında bu projeye karşıydım. neden? çünkü bi glossu bitireceğim diye bütün yaz aynı şeyi sürmek istemiyorum. ama evde 20 tane açılmış gloss varsa insan son kullanma tarihi diye bir şey var moduna giriyor.

rival de loop hydro makyaj temizle mendilleri: sevdim aslında ama yıllarca dursun istemiyorum. bu tür şeyler 1-2 ayda yenilenmeli sanki.

rival de loop young gloss: eğer bir gloss bitecekse her ortama uyacak bir parçayla başlamalı diye düşündüm.

lashgasm maskara: aslında bundan daha eski maskaram da var. niye bunu seçtim bilmiyorum ama maskara kullanmaya üşendiğim için koydum.

inglot eyeliner: bu arkadaşı çok seviyorum. şüphesiz ki yaz aylarında tek bir makyaj malzemesi seçsem bir eyeliner seçerdim. çünkü buram buram terlerken yüzümde duracağından emin olduğum tek parça bu. ama açıldıktan sonra 9ay ömrü varmış ve hafif kuruma belirtileri göstermeye başladı bile. üstelik daha kutunun %90' ı dolu.

too faced allık: daha yeni geldi hemen gözüne mi battı diyeceksin ama bu arkadaş tam yazlık bişey. özellikle staja giderken biraz üşenmeyip sürsem en azından dolabın köşesinde unutulmamış olur.

sexy mama: yazın pudra sürmek saçmalığın daniskası biliyorum. 5dk ömrü olacak. ama allık sürüp bunu sürmezsem yüzüm pırıl pırıl parlıyor.

lancome tonik: gülsuyundan hala çok memnunum ama tatilden geldiğimden beri alnımda lüzümsuz bir kuruma, çenemde de huysuz bir hassasiyet var. rutini biraz kırmak iyi gelebilir diye düşündüm. alkolsüz olması da biraz güven verdi. bir de şişesini çok sevdim. tam seyahatlik. bitse de başka şey doldursam.

balm shelter: bitirilesi değil de kullanmayı unutulmayası. tatilden geldiğimden beri bir damla güneş kremi sürmedim. nasılsa arap bacı modundayım diye. ama bütün sene 50faktör krem sürüp birden kesince büyük zarar çıkacak diye korkuyorum. o yüzden rutinime girsin istedim.

1 ay süre vermek biraz mantıksız olur. eylüle kadar diyelim. başka bir şey kullanmayıp ve tabi almayıp bunları bitirmeyi hedefliyorum. bakalım ne kadar dayanabileceğim.

sephora indirimi..

yeap gene bir indirim, gene bütçede büyük bir delik. ama bu seferki indirim de güzeldi. şimdi amerikalıların bargain tabir ettiği türden fiyatlar pek yok. ama 10-15tl' ye gayet güzel şeyler vardı.

too faced ürünlerini indirime girmiş. ama almadan önce sormakta fayda var. 20tl diye standa yanaşınca 60tl fiyat çıkabiliyor. beatiful dreamer ve sweet dreams set vardı 60tl' ye. tek allık ve göz farları vardı indirimde, sephora rujlar, glosslar 15tl idi, yes to carrots 3-4 rengi 5' er tl, sephora maskara+göz makyajı temizleyici 20tl, minik simli farlar, her zamanki ojeler, duş jelleri, vücut losyonları falan 6küsürdü.



sephora ruj: G02 pink lover. fiyatı 15tl. ama bana 13,50' ye geldi. renk vermesi güzel, simsiz bir renk seçtim. aslında bir ton açığını beğenmiştim ama kalmamış. bu da güzel.

yes to carrots citrus: 5tl. bana 4,50. aslında 3' ü tamamlayayım da %10 indirimden yararlanayım diye aldım. sonradan kafama dank etti o küçük banyo yağlarından da alabilrdim. neyse. evde bin tane falan dudak kremim oldu herhalde.

too faced beatiful dreamer set: 60tl. benim için 54. bununla sweet dreams arasında kaldım. bu arkadaş çanta faktörüyle öne geçti. ha sorsan o çantayı ne yapacaksın diye hiçbir fikrim yok. allıklar zaten ikisinde de çok benzer. bunda maskara ve gloss var. daha kullanılası. primer ortak ama kullanacağımdan emin eğilim. diğer sette far çok fazlaydı, renkleri de doğrusu çok güzeldi ama çok far kullanabilen bir insan değilim maalesef.

aslında içinden 5 parça çıkıyor, hatta bir de çanta desek. 54' ten tanesi 10tl' ye gelir ki alelade bir türk markası da bu fiyat. üstelik kalitesi tartışılmaz. bir de ben beyaz karta özel %10 indirimden faydalandım. yani toplam72 tl ödedim.

farlar güzel şimdi. denemek için şöyle bir parmaklarımla süreyim dedim. wav bir görüntü çıktı.

allık aslında üşenmeden kullansam çok hoş. tam da bir bronzer alsam mı ki düşüncesindeyken.

lashgasm maskara: tam boy oluşu güzel. teknik olarak tam aradığım dolgunlaştırma etkisini veriyor gibi ama çok mu abartı durdu acaba diyorum. biraz da yapışma sorunumuz var. ama bu tamamen benden kaynaklanıyor da olabilir.

gloss klasik. biraz simli görünüyor ama hiç açmasam mı diyorum. evde baya bir stok oluştu da.

27 Haziran 2012 Çarşamba

suburban girl..

şurdan izledim:
http://jetfilmizle.com/erkekleri-tavlama-sanati-turkce-dublaj-izle.html/6

öff çok kötü filmdi. yoklukta bile gideri yok diyeyim sana. şöyle komedi tarzı bi film izleyeyim diye aranıyorum ama kötüsüne denk geldim.

sarah michelle gellar güzel değil. hatta zayıf olmasa çirkin bile derim, bi cazibesi yok, kısa boylu. bu haliyle çizilen profildeki gibi bir editörün vazgeçilmesi olması uymuyor.

filmden o kadar sıkıldım ki babasını oynayan adam gossip girldeki nate' in dedesini oynayan adam mı diye düşündüm.

konu zaten saçma. 5,5 puanı nasıl almış anlamadım.

ismini de yani çok dandik çevirmişler bravo.

pan 7 yeniden..

peşpeşe gelen kozmetik indirimleri, free shop ziyaretleriyle birleşince bir pan projesi şart oldu.

isana duş jeli: rosense görüntüsünde olduğuna bakmayın. daha 1 ay önce evde 1 gr sabun bulamayıp yana yakıla sabun aradığımı düşünmek hayret verici. şu an evde toplam 11 adet sabun türevi var. azalarak bitsin.

mango& papaya body butter: bunu da böyle bir yokluk zamanı almıştım. yapı olarak beğendim aslında body shop türevlerine benziyor. ama evde 5 adet vücut kremi var. azalmalı.

sephora save my lips nourishing lip balm: aslında kokusu kötü olsa da seviyorum ben bunu. özellikle plajda bir dudak kreminden ötesi oldu benim için. biraz vazelinsi bir yapısı var. yeri geldi kütikül kremi, yeni geldi, makyaj çıkarıcı oldu. ama yıllardır plajda eriyip eriyip donduğundan bitip gitsin istiyorum.

marks&spencer butterfly parfüm: kokusu çok güzel. tam yazlık bişey. aldığımdan beri seyahat parfümüm. bitsin istemem ama evde öyle çok parfüm var ki. en az olan ilk gitmeli.

isana deo: bu da seyahat parfümümdü. illa bitecek de biraz projeye ivme kazandırsın.

sephora saç maskesi: bunlar 3 taneydi ama 3 senedir bitmedi gitti. maske yapmayı pek sevmiyorum evet.

watsons ıslak mendil: illa ki bitecek de maksat projede çeşit olsun.

temmuz ayı diyelim ama bazıları için bu çok kısa bir süre..

26 Haziran 2012 Salı

deichmann espadril..

yeni ayakkabım. deichmann' dan aldım. fiyatı: 29,90tl. ayy nasıl rahat bir şey. beshka' dan aldığım sarı ayakkabıyı giyemiyorum. çünkü büyük geliyor, yürüyürken ayağımdan çıkıyor.

ama bunlar süper rahat. 39 almama rağmen biraz büyük hala. neyse ki üstü lastikli. insanın ayağı taraklı olunca ayakkabı numarası 38-41 arası değişiyor maalesef. zaten bu sene böyle hasır tabanlı espadrillere takmış durumdayım. fiyatı da tam şükela yani..

gerçi deichmann ayakkabılarına fazla dayanmaz 1-2 aylık ömrü var diyorlar ama 30tl' ye yazı geçirsin yeter bence.

bunlara espadril diyorum ama adı bu di mi?

tek sorun iç astarının hasırdan olması. uzun süre yürüyünce bildiğin batıyor.

kozalak fotoğraflamaca..

yaz günü kıbrıs gibi yazlık yerde de kozalak bulup çektim ya..

fullmetal alchemist..

şurdan izledim:

51 bölüm var ama sonu çok saçma bitti. son 3 bölüm zaten nereye bağlayacağını bilememiş de hadi gerçek hayata bağlayalım gibi olmuş. 

yok 1921 münih, bir elma 14mark olur muymuş bilmem ne. yahu sen 48 bölümdür simya, felsefe taşı diye hikaye yaz. sonra bu muhabbete bağla. 

tamam bizi yerlere şekil çizip dönüşüm yapmaya çalışmasın. bak o başka dünya falan diye bir muhabbet kurmuş ama niye 1921, niye londra. hem münih mi, londra mı karar ver. bari japonca konuşmayın.

edward yazıyor ama eduardo diyorlar nasıl iş anlamadım. yalnız edo nasıl erkek anlamadım. uzun sarı saçlı, ela gözlüce. ama o boyuyla ilgili sinirlenme kısımları çok komik:))

alphonse ayy bu da pek iyi kalpli yahu. al yerine de aru diyorlar. anlamadığım bu japon animesiyse neden ingiliz isimleri kullandıkları.

aslında benim favorim bu elric kardeşler değil istihbarat yüzbaşı hughes. adam tek derdi çocuğuymuş gibi herkese resmini göstermece falan ama aslında  bi bakışta teğmenin gözünün altında ben vardı deyip olayı çözecek kadar dikkatli. hep öyle biri olmayı isterdim aslında. yazık erken öldürdüler. bir de çeviri hatası mıdır nedir: binbaşı görevde öldürüldüğü için 2 rütbe yükseltildi dediler. ama tümgen. olması gerekirken tuğgen. oldu.

sayelerinde de 7 ölümcül günahtan haberdar olduk. homunculusların adı burdan geliyor. 
lust: arzu
gluttony: oburluk
greed: açgözlülük
pride: gurur
envy: kıskançlık
wrath: gazap
sloth: tembellikmiş. 

bazı tipler tam olmuş. bazıları muallakta. aslında orda da tam anlamadığım bir şey var. en son gluttony kaldı. dante' yi yedi. ama kimse onu öldürmedi. nooldu kaldı mı şimdi o öyle.

zaten sonu bir garipti. al kendini feda etti ed' i kurtardı, ed kendini feda etti al' ı kurtardı falan.

sırma schorle..

sırma yeni şişe yapmış. migros' ta görünce alayım dedim. maden suyu ama elma oranı daha fazla mıdır nedir rengi daha sarımsı.

fena değil. şişesi pek güzel aslında. cam şişeyi çöpe atınca üzülüyorum biraz. ismi de bir garip.

the body shop indirimi..

indirim başlamış hiç haberim yok. pazartesi hemen gittim alışverişimi yaptım. bu seferki indirimi sevdim. hediye setleri istisnasız hepsinde indirim var. body butterlar, scrublar, originals serisi, bazı parfümler indirimde. öyle kimisine %30, kimisine %40 falan gibi numaralar yok. ya %50 ya hiç. seaweed indirimde değil maalesef. makyajda da hiç indirim yok.

gitmişken lily cole mor eyeliner' a da baktım. renk vermesi güzel, kalıcılığı fena değil, hafif sedefli bir yapısı var ama abartılı durmuyor. 25tl gibi bir fiyat gördüm ki bence makul. evde mor rival de loop eyelinerım olmasa alırdım.

aldıklarıma gelirsem:

satsuma set: 84,50' den 42,45tl' ye geldi. içinde
tam boy peeling,
body butter,
sabun,
duş jeli ve
lif var. bence tam boy olduklarını düşünürsek gayet makul bir fiyat. aslında ben sadece peeling alıcaktım. ama satıcı kız bunu önerdi. mantıklı buldum. kutuyu açınca da mis gibi mandalin kokuyor ortalık.

spiced pumpkin duş jeli: 4,95tl' ye geldi. bu originals  zaten ucuz. bir de %50 koymuşlar baya kârlı olmuş. gidip bir nivea duş jeli alsan zaten bu fiyat. hem de nefis kokuyor. bu balkabağında da ekimden beri gözüm vardı ama hallowen specialdır, bulunmaz diye ertelemiştim. kısmet.

watermelon vücut losyonu: 4,95tl' ye geldi. yaz için zaten bir losyon istiyordum. bu olmasa başka bir şey alırdım.

aslında white gardenia mı ne az daha onu da alıyordum, diğer parfüm setlerinde de gözüm kaldı ama kredi kartıma güvenemedim. yalnız baya bir stok oluştu evde. özellikle krem ve duş jeli konusunda. bir daha almayacağım demek istiyorum ama belli olmaz diye kendime güvenemiyorum..

25 Haziran 2012 Pazartesi

bottle terrarium..

güzel bir fikir ama bu bitkiler o camın içinden çıkana kadar güneş ışığını nasıl alıyor merak ettim.

lazer..

lazere başladım. geç kaldım falan diye düşünüyordum bu sene ama doktor da gazı verince düştük peşine. gerçi doktor söylediğinde nisandı. bizim başlamamız mayısı buldu. zaten cildiyecisini yıllardır tanıdığımız bir hastane vardı. o cildiyeci önerince bi güven oluştu tabi. bi de ne kadar olsa hastane ortamı.

doktorun önerisiyle çeneye başladım. fiyatı seans başı 70tl. şimdilik memnun değilim. tam olarak gitmedi. doktor dökülecek onlar 15güne kadar dedi ama yüz yani bu da 15gün nasıl dayanılır bilmem. rahatsız olursan makasla kısalt dedi. bu aslında o kadar kolay değil. milimetrik bir şey sonuçta beni rahatsız eden.

aslında yüz biraz riskliymiş çünkü lazerin ayva tüyleri azdırma ihtimali varmış. yanlara da yaptı başlamışken aslında bence hiç gerek yoktu. daha kötü olmasın tabi ama düzelirse de süper olur. bakalım 1-2 seans sonra vazgeçme veya devam kararı alacağım. olmazsa iğneli epilasyon mu denesem diyorum. tam da yaz geldi. bilemedim.

başlamışken yarım bacak da yaptırdım. seans ücreti 300müş. 900' e 8seans anlaştık. bacak daha umut verici. beyaz tenli ve esmer olduğum için çok iyi sonuçlar alırmışız bakalım. 2 ayda bir gideceğim. onun pek zarar yok. sonuçta yüz gibi göz önünde olan bir yer değil. bir de uzayınca jilet yapma şansım var.

yalnız lazer korktuğum gibi bir şey değilmiş. bi kere hiç acıtmıyor. epilasyondan daha acısız bence. deriye soğuk hava püskürtülüyor bi yandan. uzun süren bi işlem aslında. yarım bacak 1 saat falan sürdü. uygulama boyunca gözlük takılıyor. gözlük yeterli ama gözünüz kapalı olsa daha iyi dedi doktor ben de hiç açmadım. onun için işlemi görmedim. anlattığına göre lazer kılı yakarak kıl köküne zarar verme işlemiymiş. uygulamadan 2-3 gün önce jiletle almak lazım. çok uzun olunca kıl yanıp deriye yapışıyor. tüy dökücü krem sürülmüş gibi. ben tabi 2 gün önce duydum. jileti tersten sürdüm. fena olmadı. uygulamadan önce sarı fosforlu kalemle çizdi. internette jel sürüldüğünü gördüm ama bana sürmedi.

uygulamadan sonra yapışan kılları ıslak mendille silip, bephantol sürüp, güneş kremi sürünce iş bitiyor. evde yüz için fucidin krem, bacak için günde 2 kere bephantol önerdi. bakalım sonuçlar ne olacak.

2. randevu: yüzümde yanlardaki tüyler bir daha çıkmadı. çok mesudum. aslında çok da taktığım bir kısım değildi ama bu hali harika. çenemdekiler gerçekten de 15gün sonra döküldü. bir dahaki seansa kadar da uzamadı. tam bunlar artık çıkmıyor boşa gidicez derken çıktılar. 2. randevu 5dk falan sürdü. 1,5saat bekledim maalesef. tam da kıbrıs' a gitmeden önce yaptırmıştım. orda çıktılar. bu sefer pek ilgi gösteremedim. nasılsa dökülecek diye de fazla umursamadım. bu sefer 1 hafta içinde falan döküldüler. onca sene uğraştığıma çektiğim strese yanarım meğer ne kolaymış.

bacak da büyük rahatlık oldu. keşke tüm bacak yaptırsaymışım dedim.

3. randevu: bu sefer yanlar da çıktı, gitmişken dudak üstünü de yaptırayım dedim. aslında normal bir görüntü oluştu. hafif ayva tüyü gibi çıkıyor artık ama esmer olduğum için biraz rahatsız oluyorum gene. doktor yüz tam olarak asla bitmez, kendinizi iyi hissettiğinizde bırakın dedi. bir dahaki sefere durumu değerlendireceğim bakalım belki de bırakırım.

..

bu çiçeğin adını bile bilmiyorum aslında..

24 Haziran 2012 Pazar

mango gözlüğüm..

mango' dan nihayet bir şeyler alabildim. aslında koton' dan mavi çerçeveli wayfarer çakması istiyordum ama kalmamış galiba kısmet.

resimde pek belli değil ama cat eye tarzı biraz.

fiyatı: 34,99tl.

yalnız bu sene mango' nun gözlük kılıflarına gıcık oluyorum. çok tırtlar. sert kabuk kılıflar istiyorum mango duy sesimi..




bu da sitedeki görüntüsü.

27 dresses..

şurdan izledim:

http://jetfilmizle.com/benimle-evlenir-misin-turkce-dublaj-izle.html/6

aslında filmin ismine bakarak modayla daha ilgili bir film olduğunu düşünmüştüm.

şu amerikalıların nedime olma ve nedime kıyafeti muhabbetinden gına geldi. bizde yok ya, çok abartı geliyor.

kız kardeş de güzel kız yani. öyle bir kardeşim olsun istemezdim.

uptown girls..

şurdan izledim:
http://jetfilmizle.com/sevimli-dadi-turkce-dublaj-izle.html/5

filmin daha ilk saniyesinde molly' nin bi şekilde parasız kalacağı, filmin adının da süper dadı olarak çevrilmesi sebebiyle dadılık yapacağı sonra 180 derece dönüp akıllanacağı, arada aşkı da bulacağı vs. belliydi ama gene de izledim.

nanny diaries' teki hikayeye baya benziyor. dadı anneye bir ders verir. sonra o çocuğuna ekstra ilgi göstermeye başlar vs. ama bu hikaye daha eski tarihli.

dakota çok şirin. daha 2003 yılında bacak kadar olan kızın şimdiki halini görünce yaşlandığımı hissettim. 2003 ne ya daha 2-3 sene olmuş gibi.

yalnız şu molly abla biraz göz tırmalıyor. tamam güzel kız role de uymuş ama şu göz altlarına falan bişey yapsa yahu. bir de ya makyözü kötü, ya da makyaj yapmasın. makyajsız daha güzel.

rossmann alışverişi..

kozmetik rejimi tam gaz devam ediyor. sadece en gerekli temel malzemeleri alıyorum.

isana sıvı sabun: 1,99tl.

elseve şampuan: 7,99 tl. aslında kepeğe karşı olanı kullanıyordum ama saçlarım çok kuruduğu için değiştiriyorum.

nivea sabun: 0,60tl. evde bin tane falan dove sabun var ama bulamıyorum. çok güzel kokuyor diye alınınca kıyafetlerin arasına kokuyorum ama sonra bulamıyorum.

rival de loop kapatıcı: 3,99tl. bitirdiğim için aldım. 2 numarası bana güzel oluyor.

üstteki post kıbrıs' a gitmeden öncesi içindi ama fişi kaybettiğim için kaldı. yeni aldıklarımı da ekleyip yayınlayayım.

pastel kokulu oje: 2,25tl. bu da minnacıkmış. kuruduktan sonra 1 saat kadar gerçekten kokuyor. bu tonu da güzel bir french ojesi oldu.

çilek pestili: 0,99tl. sırf ucuzmuş diye meraktan geldi.

tadı pek güzel değil. şeker ilavesiz oluşu iyiymiş. rejim yapanların şeker ihtiyacını baya bir karşılayabilir. ama normal zamanda kömbenin olduğu ortamda esamesi okunmaz.

bu şekilde bir kağıt var dışında. sanırım birbirine yapışmasın diye.


kurtuluş son durak..

şurdan izledim:
http://www.hdfilmizle.org/kurtulus-son-durak-izle.html

ayy çok sevdim ben bu filmi. kadınlarla ilgili bir film olduğunu tahmin ederdim de gece gece bu kadar seveceğim  hiç aklıma gelmezdi.

önce "ada ben senden ayrılmak istiyorum" dan sonrası gibi olacak diye düşündüm. sonra volver' e bağlar gibi oldu. ama en son eylem' in nişanlısı yanlışlıkla ölünce baya güldüm ya.

tamam bi sonucu var bişeyler anlatıyor ama hiç sıkıcı değil. hatta baya eğlenceli bir film. tipler tam oturmuş. mümtaz taylan tam tip yani, yavuz bingöl tam o kafadaki polis olmuş, mete abi her seferinde bambaşka role giriyor, tipini de hiç değiştirmemesine rağmen çok iyi oynuyor.

tabi keşke gerçek hayatta da böyle bi duyarlılık olsa demeden geçemiyor insan ama..

23 Haziran 2012 Cumartesi

ercan free shop alışverişim..

havaalanında beklerken sıkıldıkça gittim bişeyler aldım, habire parfüm sıkındım. bi kaç tane dükkan olduğu için fiyatlar rekabetten midir nedir nispeten düşük. ama fazla çeşit çok. özellikle kozmetik için en fazla çeşit daha resmi bir tipi olan unifree. aldıklarımı da paylaşayım:

lancome hypnose drama ve bifacil içeren bir kofre vardı sevil' de. bunu da ona benzettiğim için aldım ama değilmiş. fiyatı: 36,50euro.

içinden çıkanlar bunlar.juicy tube dışındakiler acayip minik. hele maskara. gerçi çantada taşımak için ideal oldu.

bir de şeffaf kilitli poşet çıktı (en sağdaki) hani merak eder açarsanız uçağa binmek için bunu kullanın diye. havaalanlarına özel bir set olduğu için mantıklı geldi.



nestle swiss çikolata: tanesi 5,50 euro. aslında birini çarşıdan aldım ama fiyatını unuttum. türkiye' de yok bundan değil mi?

tadı fena değil ama whole nuts daha iyiydi.

ve büyük hazinem. bu kadar çok içki satılırken almadan edemedim. ama ne alacağımı da bilemedim. bira pek yoktu, şarap da pek yoktu. bi de pek anlamadığım için. dedim şu ufaklıklardan birer tane alayım. hem tadına bakarım.

tanesi 2euro, johnnie walker ve chıvas regal 2,50euro, yeni rakı 1 euro.

aslında esenboğa free shop' ta da görmüştüm giderken ama dönüşte alırım demiştim. sonra da dönüşte ya vakit bulamazsam, uzak bir yerdeyse diye panik yapmıştım. yalnız burda 3 euro idi. resmen bibuçuk katı.

kırılacaklar diye ödüm koptu. bunları bilete de işlemiyorlar biliyor musun?

bi kaç mağazadan aldım. hepsinde kur aynı mı bilmiyorum. toplam 65 euro, 149,50tl verdim. ortalama kur 2,3 tl oldu. aslında mağazada biraz kafam karıştı. içkilerin tanesi 10tl falan tuttu sandım.

dönüş..

dönüş yolunda perişan oldum. giderken kendimi en kötüsüne hazırlamıştım ama çok rahat gittim. dönüşün de öyle olmasını bekliyordum.

bi kere uçağım saat 7' de. bunun için insan 5 gibi havaalanında olmalıyım diye düşünüyor ama ercan havaalanı küçücük yer. yarım saat önce orda olmak yeter.

bi de girne' den gidicez diye 4:30' da falan kalktım. 5:30' da tüm işlemlerimi bitirmiş, uçağa alınmayı bekliyordum. havaalanı sakinceydi. ee tabi günün o saati.

üst katta free shoplar var. lar diyorum çünkü ankara' daki gibi 1 tane değil. 4-5 farklı dükkan var. bi tur gezdim. biraz bişeyler aldım.

6:30 gibi artık yavaş yavaş uçağa alınacağız diye beklerken bir anons "ankara uçağı 7:30' a ertelenmiştir" biraz moralim bozuldu ama adamlar haklı dışarıda deli sis oluştu son yarım saatte 1metre ötesi görünmüyor.

sonra bu anansların ardı arkası kesilmedi. bizden sonra 2-3 uçak daha var. hepsi sürekli erteleniyor. 7:45, 8:00.. sonra anonslar kesildi. sadece ekrana vermeye başladılar. ekran dediğim şey taa tavana asılmış 37ekran tüplü televizyonlar. o da öyle bir şey ki gidip bakmak gerek. kalkınca yerim doluyor. sonra bekleme salonunda 2 tur atıyorum yer bulayım diye. habire çıkıp free shopları turluyorum. şu en büyük mor valizi at. gerisi benim el çantam. tek başıma o halde her şey sorun.

8:10' dan sonra ekrana bakmayı da kestim. yer aramaktan yoruldum. bizim uçak ilk sırada olmasına rağmen nasıl olduysa 3. sırada alındık. apronda da bir süre bekledik.

sonunda güneş açtı. kıbrıs' ta güneşi gördüğüme hiç bu kadar sevinmemiştim. 7 uçağı 9' da kalktı. ama bu sefer 50dk' da vardık. online check-in yapmadım ama sabah 5' te gittiğim için cam kenarı aldım. gerçi biraz işkence gibi oldu. camdan bakıcam diye gözlerimi açık tutmakta zorlandım. güya 9' da evde olup staja gidene kadar uyuyacaktım. uçakta kahve içtim. 2 krema dökmeme rağmen çok sertti. aslında neskafenin benim bünyemde ters tepmesi var. uykumu kaçırır ama düşünce yetimi de öldürür. morona bağladığım için final döneminde asla kahve içmem.

neyse indik. bu sefer orta sıradaydım. kapıya yakın olmak cam kenarında olmaktan daha önemliymiş. bunu anladım. ortadayım ve cam kenarındayım. yanımda 2 öküz kız var saatlerce eşyalarını alıp inemediler. en son çemkirdim de bi zahmet çekildiler. abartıyorum uçaktan en son indim. sırf onların yüzünden. yani eşyanı al ve in. sohbeti, eşya paylaşmayı aşağıda yap bi zahmet. açmış poşeti bu merve' nin çikolatası, bu ayşe' nin içkisi bilmem ne.

geç inmenin avantajı otobüse en son bindim. kapıdan giren ilk kişi oldum. gümrük' te pek beklemedim. uçak inince yanımdakiler oyalanırken telefonumu açmıştım. almaya gelen adam aradı otoparktayım diye. o da rahatlattı.

sonra valiz beklemece. onu da öyle yere koymuşlar ki yan taraf ışıl ışıl duty free. valizlerin de geleceği yok. girdim 2 tur attım. yalnız burası daha pahalı. aldığım şeyleri burda 2 katı fiyata gördüm. baktım millet valizleri almış gidiyor koşa koşa çıktım. benim valiz garibim tek başına yatıyor bantta. hemen aldım çıktım..

araba yolcuğu sorun değildi.  yalnız trafiğe gözüm alışmakta zorlandı. adam sol şeritten gidiyor, kıbrıs gibi; ama yanımden geçen arabaların sürücüleri de solda olduğundan bana fazla yakın. dedim ya kahve=moronlaşma.

off bi de bu kadar eşyayı 4 kat yukarı taşıdım. sen 18kilo+ yanıcısı ufaklık+ el çantası+ elinde kırılabilitesi yüksek şişelerle tek başına 4 kat çıktın mı blogum..


bu arada valizlerim arasındaki aşırı uyumsuzluğu da resmi çekerken farkettim. bi de alırken en canlısına sarılıyorum bari git siyah al di mi?

güzel saat.

güzel saat di mi?

o kadar saat aldım, daha doyamadım ya pes..

beğendim lv çanta..

kıbrıs' ta beğendiğim ve 600tl olduğu için alamadığım çantayı uzun uğraşlar sonucu ebay yardımıyla buldum.

genel olarak koleksyon bu. 2010 yılına ait bir modelmiş. yalnız lv' nin sitesi çok yetersiz. eski modelleri göremiyor muyuz şimdi?

benim beğendiğim çanta buydu. hatta mavilisiydi ama bu daha güzelmiş. tamam çok ahım şahım bir şey değil. hele 600tl edecek bir model hiç değil. ama pragmatik düşünürsek severek kullanacağım günlük bir modeldi. postacı tarzı oluşu kalbimi fethetti. deseni orjinal bence. klasik lv desenlerinden biri olmadığı için ben çakmayım diye bağırmıyor. deri değil de canvas tarzı bir kumaşı oluşu da güzel ki yazın deri çanta kullanamıyorum.

acaba 50tl' nin altında bulabileceğim herhangi bir yer var mıdır?

bak biri takmış geziyor bile..

22 Haziran 2012 Cuma

bu ne bu?

bu ağacın meyvesini çözemedim. girne kalesinde gördüm. alıça benzettim ama alıç değilmiş. ne acaba?

en bi güzel çiçek resmim..

bu fotoğraf şahsen en beğendiğim çiçek resmim. altın oran yüzünden midir nedir bilmiyorum ama çok hoşuma gitti..

veda..

böylece kıbrıs gezim sona erdi.aklımda kaldığı haliyle her detayı, her aldığımı ve fiyatlarını yazmaya çalıştım. çünkü 2 ay sonra hiçbirini hatırlamıycam. bu neydi diye düşünüp durucam. mesela geleli daha 2-3 gün olmasına rağmen bazı isimleri unutmuşum bile internetten kontrol etmem gerekti.

bu sene deniz sezonumu hiç olmadığı kadar erken açtım. yıllardır 1temmuz' dan önce denize gitmemiştim. bu sene 12haziranda cupcup yüzüyordum.

yukardaki taşlı resme aldırma blogcum kıbrıs' ta enfes plajlar var. hatta karpaz' a giderken yolda altın kumlu ama çevresinde ne bir tesis, ne bir insan olmayan plajlar gördük. inanmadık ayaklarımızı suya soktuk. baktık içi de kayalık falan değil.

bir de martı çektim. geriye kaldı sümüklü çocuk:))

ıvır zıvır alışverişi..

kıbrıs' ta bi milyoncu tabir ettiğim çin malı çanak çömlek satan mağazalardan da bolca var. hatta hava alanı yolunda varmış bir tane meşhur. real büyüklüğünde bir mağaza. alacak tek bişey bulamadım.

bizimki illa bişey al diye tutturunca bu kupayı aldım. kendisi 4tl. süzgeçli, kapalı kupa. kullanırım herhalde.

bu ahşap toplara ben koku topları diyorum. girne' de simit sarayı' nın karşısındaki dükkanda satılıyor ve çook güzel kokuyor. mango ve portakal kokulusundan aldım. ama diğerlerinde de gözüm kaldı. fiyatı 2tl.

dükkandan çıkana kadar kokladım durdum piskopat gibi. kokusu bitince üstüne özel yağı sürülüyormuş ama o küçücük şişe 10tl idi:(

anahtarlık da o kadar kumarhane gezdik anı olsun babında. fiyatı üstünde yazan gibi 5tl.

bu retro çalar saatlerden ankara' da çok. ama hiç böyle anahtarlık formatında görmemiştim.

kendisi 1tl büyüklüğünde olmasına rağmen fiyatı 12tl.

bu minik alışveriş arabası ne zamandır aradığım ama bulamadığım bir şeydi. en son liamgo' da mı ne gördüm ama üşendim o da son 6saatiydi. sonra tekrar karşıma çıkmamıştı. görünce aldım. fiyatı 15tl.

bu da kıbrıs hatırası. aslında daha karmaşık olanlar da vardı ama çok büyük bir şey istemedim. hem bunun bayraklı oluşu güzel.

yanında bişeyler daha almıştım fiyatı 1tl' ye falan geldi.

21 Haziran 2012 Perşembe

striptease..

şurdan izledim:
http://www.molasaati.com/striptiz-izle.html

aslında başka bir film arıyordum ama demi moore' u görünce dikkatimi çekti. taş gibi hatun valla. insan kendinden utanıyor. filmde bol bol açık sahne ve bir polisiye hikaye var. demi moore olayları çözer, kızına kavuşur, mutlu son falan filan..


adaçayı..

kıbrıs' ta adaçayı yetişir demiş bir broşür. şeklini şemalini bilmiyorum,, tek bildiğim mor olduğu.

bilen söyleyebilir mi, bu adaçayı mı?

karpaz alışverişi..

hiç adetim olmasa da bir bileklik aldım. takarım umarım. turkuaz taşını seviyorum. muhtemelen gerçek değildir ama. fiyatı 12tl.

bir de bıçak aldım. ne alaka. 1lira kadar boyu var. kapanıyor da arabaya falan atarız. bazen lazım oluyor. fiyatı 3tl.

girne kalesi..

kaldığımız yeri en sona bıraktık.

anladığım kadarıyla girne kalesi zamanında meşhur ve ünlü bir kale imiş.
diğer adı kyrenia castle

fakat ingilizler osmanlı' dan kalan tüm izleri silmiş.

tırmanması st. hilarion' a göre daha tehlikeli geldi bana. bir de sıcaktan geberdim.

içinde bir de batık gemi enkazı var.

bu da enkazdan çıkan bademler.

bir de böyle acayip bir heykel var..