29 Mart 2011 Salı

the king' speech..

şurdan izledim:
http://film.muginon.com/zoraki-kral-the-king-s-speech-tr-altyazi.html/6

bulmam baya zor oldu. yapımcı firma bütün sitelerden kaldırtmış. yerlerine de hep fragman koymuşlar.tam vazgeçtim, dvdsini bekleyeyim derken buldum.


film güzel. colin firth iyi iş çıkarmış. ama bence black swan film olarak daha iyi idi. (oscar tartışmalarına da girdim yani)
son dönemde ingiliz kraliyet ailesi tarihiyle ilgili filmler aldı başını gidiyor. queen, elizabeth 1-2, other boleyn girl.. şimdi de bu.
yalnız adam ne kadar şanssız tam radyonun yeni yeni icat edilip evlere ulaşmaya başladığı döneme denk gelmiş.
bir de konuşamamak ne kadar kötü. yani düşünsene adam kabul ediyorum diyeceği 2cümlelik bir olay için bile ne kadar büyük strese giriyor. hakkaten değerini bilmiyoruz yani..
helena bohem carter her filmde değişik role bürünebiliyor ya onu çok seviyorum. mesela marla singer' la buradaki kraliçe aynı kişi olması akıl almaz bişi..
yalnız social network' ten önce izlememek lazım. hız farkı adamı delirtir.

güzel ayakkabı..

pembe sevmem ama bunları bulsam hemen alır giyerim. şuna bak ne kadar tatlılar..

jfk..

dün gece cnbce' de izledim. çok uykum vardı 1' de yatarım diyordum ama mahkeme sahnesinde başından kalkamadım. amerikan sistemi bizdeki gibi değil tabi. orada savcı da avukat gibi, daha bağımsız anladığım kadarıyla.
adamın mahkemede söylediği "vatandaş demokrasiyi hükümete karşı korumalı" gibisinden laf çok anlamlıydı. hele de bugünlerimiz için. hatta bir avrupa düşünürü dedi ama isim vermedi.
kevin costner' a böyle sert, çalışken polis-savcı,koruma vs. rolleri yakışıyor. romantik komedilerde oynamasa keşke. bir de sonlara doğru sesinin titremesi, gözlerinin dolması güzeldi.
şu mahkemedeki savunmalarına çok özeniyorum ben asla yapamazdım herhalde. gerçi bizde etkilenmesi gereken bir jüri de yok. gerçi onca konuşmaya jüri beraat kararı verdi ama o adamın suçlu oluğunu göstermezdi haklılar yani..

28 Mart 2011 Pazartesi

güzel clutch..

bu kadar pahalı olmasa daha da beğenebilirdim. biraz becerikli olunsa yapılır herhalde bu..

the social network..

şurdan izledim:

http://www.filmdiziseyret.com/the-social-network-sosyal-ag-2010-filmini-turkce-altyazili-izle.html

güzel bir film. şu kullanıp durduğumuz facebook' un kuruluşunu anlatıyor. aslında fikri haklarla ilgili de güzel bir örnek. filmde dava gibi devam eden dava öncesi uzlaşma görüşmeleri var.

film bitince hemen girip didikledim facebook' u. yönetici sayfasını bulamadım yaa. girip bakıcaktım. gene de didikledim baya.

filmin başlarında hiç bişi anlamadım. ben ki bir filmi altyazılı izlemenin daha iyi olduğunu düşünürdüm. bu filmin dublajlı olmasını istedim. adam o kadar hızlı konuşuyor ki..

bir de filmde oscarlık bir olay göremedim. tamam film eleştirmeni falan değilim ama ilginç bir hikaye sadece. hele de müzik falan duymadım ben..

23 Mart 2011 Çarşamba

fimo penguen..

bu da pek şeker oldu. tepesinde delik de var. malzeme alırsam anahtarlık falan olacak..


orjinali şöyle bir şeydi..

kingston bellek bulabilmenin dayanılmaz hafifliği..

3teknosa, 2 electro world gezdim. hiç birinde kingston marka flash bellek yok biliyor musun? lazım olunca bulunmaz ya. zamanında sepet sepet 15-20tl' ye satılan şey. ihtiyacım yok diye almadım. evde 1 tane 1lik var. 2liği anneme verdim. genelde dvdye yazıveriyorum lazım olunca.

bu sefer lazım oldu. ara ara yok. en son ehh hadi toshiba alayım dedim. o da 8gblar 50tl falan. koşarak uzaklaştım. neyse bugün nt' de buldum bakalım. 30tl verdim gerçi. zamanında alsaydım 20' ye falan görmüştüm ama akılsız başım.. o da daha sağlam çıkarsa..

abimm..

bu filmi de izleyeyim deyip de fırsat bulamadıklarımdan yarısında tvde görüp izledim. başını da şurdan tamamladım:

film çok güzel. başlarda rainman gibi sonra fareler ve insanlara dönüyor. ama sonu çok hüzünlü yaa. tam da silahı bırakırken vuruluyor ya. gerçekte öyle olmaz bence. yani son 2 kurşunu silah yerdeyken yedi. bir de doktor falan niye gelmiyor ki..

ama sonu çok hüzünlü ya. tam ateş ediyorlar ya bi an tüm sesler susuyor. şimdi evdeyim bi sürü zımbırtının sesi var. hepsi bi anda durdu tesadüf. bi kötü oldum yaa..

fimo elbise..

bunu ben yaptım:) orjinal bir çalışma değil aslında ama ilham kaynağımda bunu deri ve kumaşla yapmışlar. ben sadece fimoyla çalıştım. ekrandan birebir ölçüsünü aldım. sonra dedim ki etek pileli olsa daha iyiydi. üstüne çubuk çubuk koyup, kenarlarını yumuşattım. aslında tam ortadan güzel bir kolye ucu takılsa daha güzel olabilirdi ama gidip takı malzemesi almaya üşeniyorum. bu minik tel spiralli defterden..

21 Mart 2011 Pazartesi

eyvah eyvah 2..

şurdan izledim:
http://www.sinemaizle.org/eyvah-eyvah-2-full-online-sinema-izle.html
film güzeldi, komikti gene. sondaki kaçırma olayı, mülteciler, denizaltı filan biraz abartı olmuş sanki.

bir de düğünlerde çalan müzikten konuşmaları duymak mümkün olmadı. hele sondaki cd olayını anlamak için 2 kere seyrettim.

20 Mart 2011 Pazar

simpsons..

şu sitede buldum. birkaç bölüm dışında ilk 10sezonu yüklemişler. gerisi de geliyor.film açmaya üşendiğimde arka arkaya birkaç bölüm izliyorum acayip iyi geliyor.

http://yabancidiziizle.com/the-simpsons-11-sezon-10-bolum-kisim-2.html




daha yarısı aslında bu. gene de baya oyaladı beni.

sonunda ned' in karısı maude' un nasıl öldüğünü gördük. saçma bir tshirt kazasıymış. baya merak ediyordum.
11. sezon bitti.

sonra dizimag sitesinde devam ettim. burda tüm sezonlar var ama bazıları altyazısız. olsun artık baya baya anlıyorum.
http://www.dizimag.com/the-simpsons-15-sezon-5-bolum-izle-dizi.html

15/5 ilk bölüm yok.
15/4,3,2 yok.

14/22-15 dahil yok.

en son 23/7' yi izleyerek tüm bölümleri izlemiş oldum. seviyorum bu diziyi ya..

google translate bug..

google çözmüş bu işi abi..

avatar: son hava bükücü..


şurdan izledim:

sadece movshare alternatifi çalışıyor. doğrusu baya geç yüklendi. ilk 20dknın yüklenmesi için 1 saat falan bekledim. ama başka alternatifini de bulamadım.



ben bu filmde tüm hikaye bitecek sanıyordum ama meğer öyle değilmiş. bu sadece su kitabıymış. ara sıra cnbce’ de görüyorum sonunu bileyim dedim. filmin son 1 saati tesadüfen izlediğim bölümdü. bana da öyle bir denk gelmiş ki hikayenin en kritik sahnesini izlemişim.

çizgi film tabi ki daha eğlenceli bişi. orda aang kocaman kocaman gülen sevimli bir çocuk. burada daha çok hüzünlü gibi.  tabi özetin özeti olduğu için detaylarla fırsat kalmamış.

görsel efektler dehşetti. bunu sinemada izlemek baya zevkli olurdu doğrusu. adamlar sonunda yazıların geçtiği kısım için bile ne kadar efekt kullanmışlar. ee m. night shyamalan olunca..bizde sırf o kadarı olsa büyük işçilik diye yere göre sığdıramayız.

Bu japon çizgi film uyarlaması olduğu için bütün karakterler çekik gözlü olsun diye arıyorsun ama değil. ateş ulusu hintlilerden seçilmiş sanırım. kuzey prensesi de latin gibiydi, aangdan sorumlu hava bükücü rahip de zenciydi. baya karıştırmışlar sanırım.

o değil de prens zuku pek çirkindi. çizgi filmde nispeten gizemli karizmatik bir havası var. burada bildiğin çirkin. yara izi de hiç belirgin değil. slumdog milyonerdeki çocuğa benzettim ama kontrol etmem lazım
edit: evet oymuş. dev patel.

soka baya hoş bişi. çizgi filmde biraz şapşalcaydı.

bir de çizgi filmde aang ile bunlar yaşıt gibi duruyordu. burada aang çok küçük.. normalde yüz yaşında ama buzun içinde yaşı hiç ilerlememmiş sanırım. biraz forever young durumu var gibi.


15 Mart 2011 Salı

rival de loop fondoten..

aldığım ilk fondoten diyebilirim. biraz oynamak için aldım. pek bir beklentim yok. 1 numarasını aldım ama koyu geldi. dışarıda sürmem için yaz gelmesi, bronzlaşmam lazım. yapısı hafif, pompalı şişe olması iyi..

fiyat: 3,40.












bir de flormardan oje alacaktım. kocaman bir listem vardı hepsi olsun diye avmdeki flormar standına gittim. taupe rengi var mı, yok. siyah var mı, yok... öyle öyle bomboş ayrıldım standdan. tamam flormar son dönemde gerçekten trendleri takip ediyor, bunu tüketiciye düşük fiyatlarla sunuyor tebrik etmek lazım ama bu dağıtım olayını da biraz sıkı tutsalar iyi olur. o gün en az 5 oje almaya niyetliydim. bomboş çıktım.
standdaki kız da zaten tipimi mi beğenmedi naaptı. mesela diğer tarafta simli siyah vardı gördüm. mesela siyah yoksa onu sunabilir. tekrar o tarafa geçip almaya üşendim açıkçası.

12 Mart 2011 Cumartesi

içimdeki deniz..

Şurdan izledim:


bu filmi taa ne zaman bir arkadaşım önermşti. mutlaka izlemelisin diye. cdsini aldım, bozuk çıktı, dvdsine bakıyordum ama onun da fiyatı hiç düşmüyor. neyse bugün oturdum izledim.
film süper sıkıcı. ilk başlarda kapatıp başka bir şey izlememek için baya dirndim. neyseki fazla uzun değil.
izlediğim yerdeki pek de iyi değil. kenarları kaynamış yanı kameranın tam ortalanmadığı yerleri pek göremedim ama zaten filmi sadece dinleyerek bile anlamak mümkün.

filmde  roman isminde bir ispanyol, gençliğinde denize dalarken sığ suda  çakılması sonucu boyundan aşağısı tutmuyor ve ötenazi istiyor. bunun mücadelesini veriyor. sonunda yargıçları ikna edemeyince siyanür içerek ölüyor.
tabi onu anlamak zor ama sorun çevre değil mesajı vermek için baya uğraşmışlar. yanındaki insanlar inanılmaz özverili.
filmde bir kadın var, mona baştan belli ben bununla evleneyim. diye yanaşıp duruyor.
bir kadın daha var, julia. o da aşık bu adama. yani adam yatalak ama..
filmde bence en etkileyici sahne şuydu. Bir keresinde julia soruyor neden sürekli gülümsüyorsun diye. O da diyor ki: eğer başkalarına bağımlı yaşıyorsan gülümserken ağlamayı öğreniyorsun. Sonra yargıçların reddettiği sahnede gülümsemesinde o ağlamayı görüyorsun..
film güzel olabilir ama bu süper sıkıcı olmasına engel değil tabi..

bu arada adamı acayip javier bardem’ e benzettim. meğer oymuş.

11 Mart 2011 Cuma

termometre ve nem ölçer..

aldım nihayet. aslında bugün hiç çıkasım yoktu. zaten dışarıda kar var, dona çekecek, buz olacak hepsi diyordu hava durumu ama öğlen iyiydi. o karlar erimiş erimiş. bütün sokaklar dere olmuş akıyor. bir de karnım ağrıyor hiç gidesim yoktu ama kendimi zorladım gitmek için.

sen tut hoca dersi iptal et. nası sinir oldum yaa.

bunu alıp geldim eve sonra.
fiyatı: 22,95.

kinyas ve kayra..

bitirdim ben bunu.

 kayra' yla ölmüştük, kinyas' la yeniden doğduk, hayata bağlandık. kayra' nın yazıları arası nasıl giderek daha da yakınlaşıyor, en küçük hissini bile paylaşıyorsa kinyas' ın kopuşu, olayların arasının açılışı da aynı paralellikte ama ters yönde gitti.

kitapta en büyük şoku adının tolga olduğunu öğrenince yaşadım. aslında çok mantıklı bunca işe karışan adamların kendi adını kullanmaması ama o kinyas' tı. kin ve yas. o tolga olunca, normale dönünce nefret ettiğim kayra' ya üzüldüm. bir hayal uğruna mı gitti şimdi. istese o da dönemez miydi. hele demiş ya tuğba' nın nişanında dünyanın en mutsuz 2 insanı diye. anne-baba olmak çok zor bişi.
zor yolu seçti ve normal oldu ya artık. kitabı bitirince tamam dedim. dün kayra ölünce büyük boşluk hissetmiştim. hani kitap biter de biraz daha okuyasın olur ya. bugün kinyas bitirince tamam dedim. bitti.
yazdıklarıyla okur da kurtulur umuduyla kayra' ya seslenişi var ya. kayra' nınsa okumamak için gösterdiği çaba..
çok gerçekçi geldi bana kitap. halbuki betimleme vs. de pek yok ama sanki gerçek gibiler. sanki gerçekten de kayra bunları gitmeden h.günday' a yollamış o da bastırıvermiş gibi...

9 Mart 2011 Çarşamba

beleş kahve..

ekşide gördüm haber doğru mu bilmiyorum. yarın şu kuponu bastırıp götüren herkese günün kahvesi bedavaymış..

ankara' da bu kadar kar olmasa, yarın okullar tatil olmasa, tırt filtre kahve olmayacağını bilsem belki giderdim. gene de belli olmaz..

8 mart dünya kadınlar günü kutlu olsun..

bilimum marketler kadınlara verebilecekleri en mantıklı hediyeyi veriyorlar o da birbiri ardına gelen indirirm haberleri oluyor.( dünya barışı gibi ütopik istekleri es geçiyoruz)

ama bu kar hepsini bozdu gitti. rossmann' a gidip kozmetik alışverişi yapmak, c&a' dan kot bakıp geçen hafta beğendiğim tshirtü almak, gücüm olursa da migros' a gidip çikolata depolayasım vardı. bu ara felaket şekilde milkanın top top çikolatalarından yiyesim var. geçen bi yemiştim. tadı damağımda kaldı. bi alamadım tekrar. evde aslında fındıklı top top çikolata var ama çikolatasının tadı iğrenç. milka çikolatası gibi değil.

rossmann' a da ne zamandır gitmiyorum. en son şubat tatilinden bile önce gittiğimde kart formu almıştım. daha onu vericem yahu. bir de kapatıcı alasım var. internet sitesinde kapatıcı paleti gördüm. ondan alasım var. asansörlü göz kalemi istiyorum. peeling eldiveni bakıcam. o olmazsa bi köpürtücü alasım vardı.

o değil de yarın da yalan oldu. tchibo' ya gidip bu temada gene gelecek nem ölçerden alacaktım. yazın da kaçırmıştım. bi alamadım şu mereti. zaten kızgınım tchibo' ya bu sene almanya' da çıkan zımbırtıların yarısını buraya getirmiyorlar. nasıl gözüm kaldı. anca çul çabut.

resimdeki konuya ise hiç girmiyorum. burda ne desem fayda etmeyecek..

8 Mart 2011 Salı

ben kara kar demem aralık31' de gelmedikçe..

ne kar yağsı bee vay vay vay. 1metre kar tuttu yeminle bizim teras. dışarısı o kadar beyaz ki camdan bakınca gündüz gibi aydınlık ortalık. hiç bu kadar güzel bir görüntü görmemiştim. ankara' da evler de biraz karakterli olsa tadından yenmez.

gerçi yanlış zamanda geldiği için hala biraz gıcığım. şu kar crismıs döneminde olacak, cingıl bells söyleyerek izleyeceğiz ki anlamı olsun mart ayında kar fırtına mı olur. tam kazakları dolabın alt raflarına tıkarken, yeşil, pembe, mavi renklerle aşk yaşarken oldu mu şimdi. ptesiden beri de devam ediyor. o zaman bu kadar soğuk değildi. şu itibairyle donuyorum. evde kalorfer yanmasına rağmen üstümde bir kazak, bir kalın yelek ve bir atkı var. üstüme de battaniye aldım ama kollarım üşüyor. cumaya kadar devam edecekmiş. şimdi bu cumaya kadar yağar, yolların içine eder. sonra o yollar cumaya bi güzel buz tutar ben de gene okulun önünde yerle bütünleşirim. o değil de ben ki üşümeyen adamım bizim üşüyen kız napıyodur ki şimdi. herhalde bi köşede buz tutmuştur..

kayra..

şu an öyle etkisindeyim ki kayra' nın sanki o öldürürken zihini benimkini de yanında götürdü. boş boş bakasım, sadece düşüncelerimle yaşayasım var. başlarda ondan nefret etmiştim. kadınları dövmesinden, hiçbir şeyi umursamaz, kendinden vazgeçmiş tavrına rağmen ne kadar ben merkezci olduğuna, uzun saç ve pala bıyığın ne kadar iğrenç bir ikili olduğuna.. kinyas öyle değildi halbuki o gerçekçiydi, samimiydi.
sonra kinyas gitti, kayra kaldı. başlarda bu kadar nefret ederken nasıl okurum diye düşündüm ama kendimi zorlayınca devamı geldi. zihinsel ölümü yaklaştıkça sonunu merak bile ettim. başlar olmayacak herhalde diyordum çünkü böyle bir şey mümkün değildi. kanıtım da şuydu daha 30sayfa falan vardı ve 2 günlük bir süreydi topu topu anlatılacak olan. sonra yaklaştıkça inanmaya başladım. çünkü rol yapmıyordu. akış sırası mantığımla örtüşüyordu. sonra bitti. birden bire pat diye. sonunda anita' nın eklediği ingilizce, belki de yazarın çevirdiği bir sonuç raporu bekledim. tamam hakkaten dediği gibi oldu. yattı ölü gibi. nefes alıyor ama tık yok yani gibi bişi. ama yoktu. kinyas' a geçemedim sonra. olmazdı. kayra' ya haksızlık olurdu. kitabı baştan okuyasım geldi. bazen çok sevdiğim filmlere yaparım bunu. film biter bitmez başa dönüp biraz daha izlerim. hem de son dönemin modası hikayenin başı ile sonunun birbirine yamadıkları filmlerde güzel olur. bunu da yapasım vardı. ama okumak izlemeye göre daha zor. belki tüm dünyada 19kitap  olsa. bitince tekrar okurum hepsini. ama şimdi dünya üzerinde o kadar çok kitap var ki bir tanesini tekrar tekrar okumak haksızlık gibiç.

bu kitabın gerçek olduğuna, kayra' nın şu anda afrika' da sahil kenarında sarı bir evin çelik kapıyla girilen bir evin 3. katında yattığından öyle eminim ki. o evi bulup gitsem anita' ya oldu bu gerçekten başardı mı desem. önceleri inkar etse bunu. hatta noah beni dışarı çıkarmaya kalksa. yandaki ingiliz komşular ne oluyor diye çıkıp verandadan huzursuz gözlerle bizi seyretse. korkmayın biliyorum ben her şeyi desem..

herşey sanki bambaşka bir yerden gelmiş gibi. kurgu olamayacak kadar gerçekçi. bir karakteri böylesi incelikli anlatabilen bir adam kitabın kapağı için böyle bir resim seçmiş olamaz zaten. kapaktaki canavarlar kinyas ve kayra olsa hadi tshirt giymiş olan kinyas olsa, gömlekli kayra olsa. kayra beyaz gömlek giymez ki. siyah giymenin nedenleri üzerinde yarım sayfa yazı yazmış, yüm renklerle arasına mesafe koymuş adam beyaz gömlek giymez ki. hadi diyeri kayra diyelim. siyah gömlek ve keten pantolonu böylesi benimsemiş adam tshirt giymez ki. hele yazılı tshirt asla giymez. afrika' nın sıcağında bile sivri burunlu deri ayakkabı giyecek kadar imajını düşünen adam tshirt giymez ki. sadece rahatı için yapmaz bunu. afrika' nın sıcağında omuzlarına kadar inen saçları ve bıyığıyla kıl topağı olarak gezen adam yapmaz ki.

7 Mart 2011 Pazartesi

karınca kremi..

bir kere adı çok uzun. insan kozmetikçilere gidip sormaya üşeniyor. bir kere sordum "karınca yumurtası yağı kremi var mı?" diye. yahu o kadar uzun isim tamlamasıyla sormuşum insan olmasa da yaratır. kadın diyor ki yok ama size şunu verelim bilmem ne. ne kadar 50tl. oha..

zmanında bu krem yeni türediğinde evde bioder sürünüyordu. o varken almayayım demiştim. şimdi dedim evde dursun aklıma geldikçe sürerim içim rahat eder. zaten düzenli kullanabilmem mucize olur da, işte..

neyse bugün azmettim taa sgm' ye gittim. onun da adı değişmiş benim için orası hep sgm olacak. orda hemen kapının öünde duruyor zaten 17,90 mı ne fiyatı var. hemen aldım bi tane. ne zamandır da gitmiyordum değişmiş baya. bi gezeyim dedim ayy demez olaydım. bir kere çok değişmiş. çağa ayak uydurmuş nerdeyse. kabuki falan getirmişler ya. mucize gibi bişi. bi 3-4 sene önce ten makyajı için fırça alasım tutmuştu. kabuki falan da değil. öyle denemelik. orası da favori mekanımdı. yapışkan kızlar 1-2 taneydi. şanslı günündeyse hiç takılmadan kurtulabilirdim. neyse bunlardan birine sormuştum fırça var mı diye. bana saç fırçalarını göstermişti:) nerden nereye. gerçi gene de marka falan değiller ama bu bile devrim bence.sonra ykm' deki gibi hayvan gibi tabelalarla markalar yazılmış ama tabi daha yerli markalar. oraya hiç yanaşmadım bile. zaten başı kalaba. bin tane de yapışkan kız başında. hızlıca kasaya gidiyordum kii. bi tanesine yakalandım. o iyi değil de, şu kremi verelim falan. elimdekini kaptı, kendininkini tutuşturdu. abi kötüyse onu niye satıyorsun ki.

fiyatı: 32,50.

dur bakalım ne menem bişi çıkıcak. şu kremi bi alamadım ya. içimde kalacak resmen. bu kremin kullanma süresi 60günmüş bakalım. bitsin bir denemem daha olacak.

bu sefer hafta içi sabahtan gidicem o saatte daha uykulu oluyorlar. bulaşmıyorlar. yahu sessiz sessiz gezen adamım. malları falan kurcalamam, içini açıp denemem. hatta genelde reyondan bakarım. ilgilenmediğim bir şeyse elime alıp bakmam bile. bulaşmayın bana. valla alacağım varsa da kalıyor yahu. şöyle bir özgürce gezemiyorum..

kara kuğu..

ilk 3 bölümü şurdan izledim ama güzel değildi. küçük ekrarı videoyu alıp büyük ekrana sığdırmışlar. kalitesiz bişi olmuş.
http://www.filmdiziizle.gen.tr/black-swan-film-izle.html/5

kalanını şurdan izledim bu daha iyi:

http://www.online-dizi.com/black-swan--siyah-kugu-izle-kisim-6.html
yalnız videonu sonunda reklam çıkıyor birden böyle bi sıçratıyo..


bu filmi çok merak ediyordum. oscar ödüllerinde öne çıkan filmlerdendi. adayların hiçbirini izlemediğim halde natalie portman' ın ödül alacağı belliydi.
oyunculuğu gerçekten iyi ama haketmiş kadın. sayesinde biz de kuğu gölü balesi hakkında fikir sahibi olduk.
filmin başlarında o ince silüetine, zarafetine hayran kaldım. atkının duruşu bile güzel. iştahım kesildi valla. ama sonlara doğru saçlarını sıkı sıkı toplamış ya v for vendetta' daki hali geldi aklıma sürekli hani şu kafası kazınmış, erkek kıyafeti gibi kıyafetlerin içindeki hali.

kızın bu halini direk anne faktörüne bağlıyoruz tabi. sorunlu ebeveynler, kendi hayallerini çocuklarının gerçekleştirmesini isteyenler vs. sonra kız sapıtıp kendine zarar vermeye başlayınca anneye de acıyoruz içten içe.
sonra lily denen yeni kıza kızıyoruz. bunu ayarttı kendi rolü kapmaya çalışıyor diye. sonra bunlar kızın rüyasıymış deyip onu da affediyoruz.
thomas zaten isminin telafuzundan kaybediyor. bir de o adamı da oceans 12-13' te tanıdık. zaten her görüşte aklıma onlar geliyor. çok filmde oynamak da iyi değil. yeni yüzler getirsinler canım.

senaryoda pek iş yok aslında. hatta bazı yerler kopuk gibi. değişimler falan daha vurgulu olsun isterdim ama kadın hakkaten iyi oyuncu bence. hele o kara kuğuya dönüştüğü sahne çok etkileyici..

6 Mart 2011 Pazar

6mart..

şimdi bu bugüne özgü değil aslında. sınıfta arkada oturuyorum. aslında hiçbir zaman arka sıra insanı olmadım ama öyle denk geldi. sınıf da ortalama bir günde doluyor. aşağı yukarı herkesin yeri belli. ortalarda olmayı istiyorum ama yapıştı sanki. 1-2 kere denedim aslında ama o zaman benim yerime kimse oturmuyor ve o zaman 2 kşilik yer işgal etmiş gibi hissediyorum.

şimdi önümde 2 tane kazma var. bunlar sürekli kendi aralarında muhabbet içindeler. zaten yandaki de sessiz bişi ben böyle arkada kalıyorum. muhabbete katılmak için paso orta sıraya gitmem gerekiyor. aslında bi köşe var. ilk gün oraya oturmuştum ama sonra yerin sahibi dişli çıktı. bırakmaz orayı o.

kazmaların biri bizim koca popo. bu sınıfta otururken paso üşür. hemen camı kapatır. ama sınıftan çıkacağı an direk camı açar da çıkar. laynn biz neciyiz burda. senin o koca popon bile üşüyorsa biz naapalım. ben aslında pek de üşümem, hele tenefüste falan açmak gerek yahu. olmadı kalkarım falan.
neyse bugün kısa kollu bir bluz giydim. hava da tam baharlık zaten. üşümüyorum aslında ama bu şerefsiz her kalkışta benden taraf camı açıyor. nası sinir oldum. camı açtı, kalktı. ben de kapatıp öbürünü açtım oh.

bir de sıra aralığı olayı var. şimdi arkadayım ya zaten sandalyeler dandik ötesi 2 pozisyon var rahat edebileceğim bi biri, bi biri. neyse arkada biraz yer bırakıyorum sıkışmayayım diye. öndekiyle arada da gene de bi boşluk olur

öndekiler şimdi oturacağı zaman sandalyeyi arkaya iter. sonra da oturup masayı öne çeker. bu hareketi 3 kere yapsa ben zaten pestil oluyorum. önlerinde de 1 metre boşluk. yahu madem öyle oturacağın zaman masanı öne it ki değişiklik olmasın.

bir de bi tane kız var onun yeri de iyi. o yeri hiç kaptırmaz bi kere. oturunca da masayı duvara sabitleyip, sandalye hizasında kaloriferden faydalanır. yani hem kuytu, hem rahat.

bi de bi kız var biz ona yama diyelim. bugün ne giymiş. ayy çok güldüm. bu zaten paso eşofman giyiyor olabilir. bazen ben de giyerim. ama bugün eşofman, beyaz uzun kollu badi ve eşofmanın kumaşından şu termal yeleklerden giymiş, ayağında da koşu ayakkabıları. yahu maraton koşmuyoruz şurda popomuzun üstünde oturup ders dinliyoruz alt tarafı. bi güldüm ki.

bir de bizim kokoşların yanında yadırgıyor insan. mesela bizim öss kursunda pazar dersi sabahtan olduğu için herkes eşofman giyerdi ama herkes. sırf onun için gidip eşofman almıştım. sonra da alıştım zaten bırakamadım. ama en tikisi de giyerdi. hatta bir kız vardı. fakir de değil ama zevksiz bir şeydi. sütlü kahve alacalı bir eşofmanı vardı. pijama gibi dururdu..

şimdi bu kız maraton koşar gibi, bir başkası kumaş elbise giymiş düşün..

off bunlara dikkat edicem diye ders mers dinleyemyorum tabi. abi beni öss döneminde en öne atmışlardı. ondan inektim ben herhalde..

bloggerda son demler..

sanırım ben de yakında gidiciyim. ara ara çıkıyor şu meşhur engellenmiştir yazısı. bakalım bu saçmalık ne kadar daha devam edecek. herkes yavaş yavaş taşınıyor. kendimi oyuncağı elinden alınmış gibi hissediyorum. sonuna kadar savaşmayı düşünüyorum. piyasadaki tüm dnsleri deneyebilirim. bir yandan da kızgınım. belki digiturk bu işte suçlu değil ama kendimi kızmaktan alıkoyamıyorum. digiturk üyeliğim olsa çoktan iptal etmiştim. eminim pek çok kişi bunu yapmıştır. hayatta yapmadığım halda açıp o maç yayınlayan blogları izleyesim var...

aman be koton..

yahu koskoca marka oldun. bir de şu internet siteni toparlasana. eylül' den beri aynı mallar yeni koleksyon olarak duruyor.

hayır arada siteye girip gezmek istiyorum. neler gelmiş bilmem be diye. internetten alışveriş altyapısı istemiyorum ki. mağazaya koyduğun malların resimlerini mümkünse bir de fiyatlarını şuraya yazıver..

hayata dair sinir bozucu detaylar..

herkesin böyle anları vardır di mi. mesela:

geçen metrodayım zaten bezginim o gün. metro da pek dolu değil gittim. rockçı tipli bi bebenin yanına oturdum. bebe müzik falan dinliyor ben de açtım kitabımı. sıhhiye' de adam kalkıp çocuklu bir kadına yer verdi. aslında güzel bir davranış. aile de sevimli. yobaz tipler değil, çocuk sümüklü bişi değil. pek sesi bile çıkmıyor esasında ama ne kadar olsa aile içinde bir muhabbet var. çocuk annenin kucağında, ayakları benim pantolonumu kirletmekte.. benim kitap yalan oldu tabi. neyse bizim durağa yaklaştık zaten, kitabı kapattım tam çantaya soktuğum anda bunlar indi. tee allaam..


normalde olsa takmam belki ama o gün zaten. kendimi toplayıp bi çıkamadım. şimdi bizin dersin 2 hocası var. birisi yarım saat erken başlıyor. zaten 1 saat ders işliyorum. yarım saat yeter diye. adam dönemin başında da sınıfla anlaşır. yani onda sıkıntı yok. neyse bunun dersi olduğunu biliyorum. 12.15' te kalkmam gerek. yemek yiyorum simpsons izlerken. 12,15 oldu, buçuk olsun dedim zaten erken gidiyorum. buçuk oldu benim 2. bölümü açıyorum. 12.45 son çıkma saati zor kalktım yerimden. 2' de gittim. meğer hoca 1' de başlamış. ama buçukta başlayacaktı. o da bozmuş. bi gittim zaten sınıf hıncahınç dolu. en arkaya kadar. bu aralar zaten devamın en fazla olduğu dönem. millet dönmüş, yeni dönemin şevki de hala var. neyse yer isteyip oturdum. sınıf sıcak, bir de dışarıdan geliyorsun, yüzüm nası yanıyo. zaten sıkış sıkış oturmuşuz. bir de suratım açıkta ya sadece suratım terliyo. neyse sonra zaten ben gibi 2' de gelenler akın akın girmeye başladı. hoca bi es verdi falan. ben de normale döndüm.

yarım saat sonra da bıraktı zaten. yoklamaya yetiştim gerçi de dersi kaçırdım ya. önemliydi bu konular. kendi notum olmayınca olmuyor. kitap da yok zaten. ben daha fotokopi yapıcaktım. unutmasam bari.

3 Mart 2011 Perşembe

alsam mı?

bahsedip durduğum ayakkabı bunun yeşili. geçen yaz çok severek kullandım. şimdi de mango' ya laciverti geliyormuş ama daha fiyatı belli değil. şimdi bunu alsam kesin kullanırım ama aynı ayakkabının her rengini almış olmayı da istemiyorum. pff..


bu çanta da güzel gibi ama ağır durur yahu..

av mevsimi..

şurdan izledim. ama son bölüm yok:

http://www.filmizlee.net/av-mevsimi-filmini-izle/90/7/

onu da şurdan izledim:
http://direkizle.net/av-mevsimi-izle.html#


film çok güzeldi. hollywood filmleri halt etmiş. hikayede vs. olağanüstü bir şey yok belki. sonunda süper şaşırtmıyor ama kesinlikle izletiyor kendini. samimiyet var. şener şen müthiş harbiden ya. o tipik memur havasında ama büyük adam olduğunu sezdiriyor. cem yılmaz da iyi. bir espri falan yapsın diye bekliyorsun ama alakası yok. okan yalabık da klasik çömez tipi.

bu cem yılmaz' ın oynadığı idris' in annesinin lazca konuşmalarından hiçbişi anlamadım. altyazı falan bile olurmuş yani.

o öldüğü gün battal beyin laptopun arasına ne koydu da bu kadar korktu çok merak ettim.

bir de kolun sırrını hala çözemedim. kızı öldürdünüz madem kolunu niye kestiniz ki?





o değil de benim 19,90' a aldığım zaman yolcusunun karısı dvdsi 9,90' a düşmüş. evlat acısı gibi oturdu. ben bi daha hayatta dvd neyim almam..

biri beni ısırdı..

şurdan izledim:

http://www.online-dizi.com/biri-beni-isirdi-izle-kisim-4.html

altyazıları biraz ötü gerçi. dinleyerek izledim biraz

filmlerle dalga geçilen filmlere normalde daha komik olur ama bunu o kadar da komik bulmadım. sanki kopyasını yapar gibi olmuşlar. birebir sahneler var. 1 ve 2. filmler konu alınmış. 3' ten sahne pek göremedim. gene de kısa bir filmdi.

bella' nın kasıntı komuşmasını çok iyi taklit etmişler. kızın da adı rebecca' dan becca.

edward' ın ailesinin yüzleri pek tutmamış, saçlar falan benzemiş sadece. ama diğer 3 vampir birebir kopyası gibi.

bir de lady gaga var. 30sn' lik falan bir sahne ama afişte bile var..

sonu güzel jacop taraftarı kızlardan biri jacop king, bitch deyip edward' ı öldürüyor:)

mac&lady gaga..

makyaj insanı ne kadar da değiştiriyor. bu fotoraftakinin o çılgın lady gaga olduğuba inanmak zor.

bu mac' in yeni koleksiyonundan bir resim. sokağa çıktığımda böyle görüneceğimi bilsem tüm koleksiyonu alırdım herhalde..

1 Mart 2011 Salı

casanova..

http://www.filmizledi.com/1909/kazanova-casanova.html

şurdan izledim. dünkü site. jwplayer olduğunda videolar hiç takılmıyor onun için ne izlesem diye bakarken buldum. videolarda sorun yok. türkçe dublajlı, tam ekranı da açınca cdden izler gibi rahat ediyorum.



filmde de hikaye klasik ama izlenesi bişi.

esas kadın sienna miller' mış ama yüzünü bir türlü benzetemedim. hatta başta keira knightley mı diye baktım öyle..