28 Şubat 2011 Pazartesi

blogger kapanmasın please..

blogger kapanıyor muymuş neymiş. niyeymiş? gene miymiş? tam youtube' a yeni kavuşmuşken bir bu eksikmiş.

aklıma ilk gelen şey benim dns' ler hala normal değil oldu. düzeltmeye üşenmiştim. hepimiz bu yasakları dolanmayı öğrendik zaten. böyle şeyleri normal karşılamak istemiyorum. olayda digiturk' e de kızan var, kaçak yayın yapanlara da. ama bence suç düzenlemelerde. ceza hukukunda orantılılık, cezanın kişiselliği gibi şeyler öğretmişlerdi bize. olmamış ki bu!!

inglot eyeliner..

benim emektar cep telefonu yakın çekimlerde iyi değilmiş bunu anladım ama fotoraf makinesini çıkarmaya üşendim. idare edelim.

geçen bi gün yeşil bişi giymişim. hadi yeşil kalem çekeyim dedim. emily var tam tshirtün rengi. ucu küçülmüş. biraz açayım dedim. tahtasından 2 mm uzaklaşınca hemen kırılıyor sürekli. aça aça üçte birini bitirdim. hayır sipsivri olsun istemiyorum ki. birazcık yahu. neyse tahtasıyla falan sürdüm ama sinir etti.

akşam hemen gittim bunu aldım. göz içine de çekilebiliyor nasıl olsa. her renginden falan alacak değilim. bir yeşil, bir mavi. zaten siyahlar daha dayanıklı oluyor.

fiyatı 33tl.

o değil de sevgililer gününde yüzde 25 indirim vardı yamulmuyorsam. 5-6 tl falan eder. biraz içime oturmadı değil.

bu bahaneyle ykm inglot standını da görmüş oldum. pek bakamadım gerçi acelem vardı. sonra bi ara deşmeli.

bir de fırçamı yıkadım. nasılsa tek renk diye önemsemiyordum. o boya kuruyunca jilet gibi olmuş. nasıl sert. ama bebe şampuanıyla biraz ovalanınca çıktı. hayret ettim. gözden çıkmıyor onunla. gerçi ben gözümü bu kadar ovalamazdım ama. dibine de geldi bol bol. umarım bişi olmaz ya..

edit: o değil de bu kadar kazık yemeden göz kaleminin asansörlülerinden alsaydım ya. daha yeni aklıma geldi öyle kızmışım ki..

paradoxal çakmam..

ykm yazdığına bakma. arka fonu değiştirmeye üşendiğimden yoksa kızılay' daki dandik kozmetikçilerden aldım.

tüm koyu renk ojelerimi bu koyulaştı, şunun dibinden almak zorlaştı diye atmışım. sadece beyazlar ve pembeler kalmış. gidiyim bir siyah alayım dedim ama flormar standı olan alışveriş merkezlarine gitmeye üşendim. aslında aklımda şu meşhur taupe çakmalarından bir tane edinmek vardı. tırnakta duruşunu bir ben beğenmedim. gene de alayım falan diyordum bunu buldum.

resimlerle tarif etmek mümkün değil zaten bu rengi. mor gibi, gri gibi, kahve gibi. tatlı bişi. gerçi ben böyle yanar döner şeyleri sevmem ama e chanel çakmasıdır diye aldım.

fiyatı: 1,25.

sürümü falan klasik flormar oje. 1 aya kalmaz koyulaşmaya başlar. bende atıp başka bir şey alırım. ojeleri koleksyon yapmayı sevmiyorum.

rengin güzelliği tek kat ile 2-3 kat sürmek arasında fark yok. o yüzden kenarları dökülünce üstünden bir kat daha geçebiliyorum. ve bu da ilk gün içinde oluyor..

ejderha dövmeli kız..

internette garip garip isimler takmışlar. ejderha dövmeli kızın filmi falan. neyse şurdan izledim:

http://www.filmizledi.com/776/ejderha-dovmeli-kiz-the-girl-with-the-dragon-tattoo.html

film polisiye tarzında bir gazeteci ile esrarengiz bir hacker kız. yıllar önce ölen bir kızın ölümünü araştırıyor. çok zengin bir adam öz kızı olmasa da bu harriet'i kendi çocuğu gibi görmüş. biraz da yıllarca bu iş çözülmeyince saplantı haline getirmiş. bu gazeteciyi buluyor. ben baya emindim. bu kız bizim lizbeth çıkacak kesin diyordum ama kadın avustralya' da yaşıyormuş hayret.

aslında sıkıcı olabilecek bir film. niye bu kadar büyütüldü anlamadım. arkasından  bir felsefe falan gelecek diye düşündüm ama o da olmadı.

bu bizim lizbeth kadınların intikamını alan biri gibi gösterilmiş biraz.

adı niye lizbeth çözemedim. söylerken elizabeth diyorlar ama altyazılar böyleydi.

orjinal dilinde izledim. isveçce sanırım. konuşmaları biraz tekerleme gibi.

zara' dan beğendiklerim..

bu ayakkabıyı çok beğendim. 129,95tl olmasa mesela 50tl falan olsa alabirdim. çok da kullanışlı hem spor, hem klasik parçalarla kullanılabilir.


önden görünüşü de bu olabilir ama emin değilim.

bu tshirt de 2. favorim ama 30tl etmez sanki ya basit bişi. ama böyle spor duruşlu bir şey istiyorum. sıkıldım çiçeklerden ve çizgilerden. bu arada tam benim sevdiğim tunikiler çıkmış piyasaya. bu yaz gene moda olmalarını umuyorum. reni de güzel. son 2 senedir mavilere taktım zaten.
bu da alternatifim. ama DİY düşünüyorum. tam böyle kırık beyaz bir tshirtüm var. o da zara, organic cottonlardan. ama hiç giyemedim. şekil de esasında kolay bişi.canada, bayrak, 76, üniversite. kumaş boyasıyla yapılabilir.

o değil de asıl kitap alacaktım. 1test kitabı 50tl. oha falan yani. adam 30'a veririm dedi. cebimde de tam 30tl var. içimden gelmedi. şimdi ben bu kitabın fotokopisini yaptırabilirim. zaten hayvan gibi bişi. alsam da parçalıycam ama o da 20tutuyor. ama madem parçalarım fotokopi olsun diyorum. bir de bunu benim yazıcıda basma gibi çılgın bir fikrim var ama bi 300sayfa falan basmalıyım en az. mürekkebi, kağıdı sorun değil de. bizim yazıcıda illa başında durup tek tek vericen kağıtları değmez dimi.

27 Şubat 2011 Pazar

rüyada eski arkadaşı cezalandırmak..

dün facebook' umu canlandırdım kısa süreliğine. bıraktığından daha beter halde. 50 tane falan arkadaşım kalmış, çoğu benim gibi dondurdu. aktif kullanıcı da zaten 10tane falan. o da en istemediklerim. neyse içlerinde bir tane var. çirkin ördek masalı gibi. kilo verdi, gözlüklerinden kurtuldu, kıvırcık saçlarını düzleştirdi, istanbul' da okul kazandı, ailesinden uzak yaşadı, yüksek yaptı.. şimdi de bizim dala mı gözünü dikmiş ne. bir de ankara' ya geliyor. eskiden severdim gerçi ama şimdi kızılay' da karşılaşayım istemem yani. neyse bu 2 kelime yazmış ve sinirlerimi zıplatmaya yetti. direk kapattım zaten.

bütün gece rüyamda onunla uğraştım. şimdi bu ankara' ya geliyor ama bunda bir psikolojik rahatsızlık peyda olmuş. bu öcüler diyerek acayip korkuyor, böyle krize giriyor falan. ( maşallah bilinçaltım o kadar korku filmine rağmen beginner seviyesinde öcü ne be) ama şakadan falan değil ciddi tramvatik halde bunu hissediyorum. geziyoruz işte koton' a giriyoruz, sonra tchibo' ya girelim falan diyor. iyi diyorum tam da benim mağazalar..

orda uyandım. kendi bilinçaltımda onu kusursuzluğundan arındırdım galiba. böyle bir rahatlama. ama sonra da dedim. ne olursa olsun onun bu halde olmasını istemem..



edit: yumurtalar kel alaka oldu..

stranger than fiction..

bunu da tv' de izledim. tnt idi sanırım. bu ara bilgisayarda bir şeyler izlemeye üşeniyorum da.

bu da bildiğim bir filmdi de bir türlü fırsat bulup izleyememiştim. bir yazarın farkında olmadan hayatını yazdıüı bir adam, sonunun ölümle bitecek olmasından duyduğu korku vs..

güzel ama izlenebilir bence..

26 Şubat 2011 Cumartesi

kırmızıı..

"ne giyeceğine karar veremiyorsan kırmızı giy"

bu yazın mottosu bu olacakmış. herkes, baştan ayağa kırmızı giyecekmiş.

bana uyar:)

25 Şubat 2011 Cuma

cool sözler..

bunları msn' e yazamıyorum ve facebook' la da uğraşmıyorum. şurda dursunlar belki bir işe yarar:

"dünyayı versem tanrıya damlasını vermez bana mutluluğun."

"uyuyan bir katil ile uyuyan bir azize arasında fark olmadığından"

"uygar dünyanın sigorta poliçelerinde bile insanın değeri bir yere kadardır"

"kurtuluşu beklemek yararsız, gelmez çünkü kontenjan dolmuş"

"korkmaya gerek yok günahlarınızı ben unuturum, siz işlemeye devam edin"

sözler genellikle kayra' dan.

24 Şubat 2011 Perşembe

google manyaklığı..

az önce garip bir şey keşfettim. şimdi blogger oturumum açık ama google oturumum kapanmış. bu haliyle blogger' a girebiliyorum, yazı yazabiliyorum ama resim eklemek için google' da oturum açmam gerek..

Churchill: The Hollywood Years

bu filmi tv8' de gördüm. orjinal ismiyle izlenecekler listemdeydi. o mudur ki diyerek izledim. ingiliz ve almanlarla fazlasıyla dalga geçen. aklı başında tek tiplerin amerikalılar olduğu garip bir film. hatta filme göre prenses elizabeth o dönem amerikan askeri olan churcill' e aşık oluyor. hatta kimsenin bilmediği bir çocukları bile var.

pek de güzel değil aslında..

21 Şubat 2011 Pazartesi

the walking dead..

diziyi son bölüme kadar cnbce' de takip ediyordum ama finale gelince heyecana dayanamayıp, biraz da sıkıntıdan sonunu internetten izledim.
ben bu diziyi biraz lost' a benzetiyorum. şu sahneye baksana klasik lost duruşu:


hatta birebir karşılaştırma dahi yapabilirim.
-jack' in gözlerini açtığı sahne, polisin hastanede uyandığı sahne.
-nerdeyim ben sendromu
-hemen yararlılara yardım etme, hemen ordakilere silah bulma vs.
-ana karakterde spesifik meslekler: doktor, polis
-ana karakterin sevdiği kadında ikili oynama durumu. bkz. kate, bkz. polisin karısı
-ana karakter gibi yiğit, cengaver ama kötü bir tarafı olan özünde iyi karakter. bkz. sawyer, bkz. polisin kankası
-medeniyetten uzak yaşam, terli kıyafetler
-medeniyete ulaşma bkz. ambar, bkz. hastalık çözüm merkezini bulma.
-sonra o medeniyeti patlatma. bkz. ambar, bkz. merkez.
-hatta locke da merkezdeki doktor olsun tamam yani.

adamlar lost çakması yapmış resmen yahu. o değil de 6bölümde sezon finaline girdi. bu nasıl dizi?

20 Şubat 2011 Pazar

20şubat..

bu aralar pek şanssızım ama küçük şeylerde.

geçen gün dedim ki ne zamandır fimolarımla oynamıyorum. kendimi biraz zorlayarak 3-5 bişi yaptım. ertesi gün de hemen pişirdim. hafta sonu yapamam diye. her zamanki kadar pişirdim aslında 250derecede 6dk. hatta tam vaktinde de aldım ama benim fimolar biraz yandı. özellikle 1tanesine çok üzüldüm. benim yatak odasında bir duvar saati var, camsız. hazır neon beyaz fimom da varken şuna akrep yelkovan yapayım demiştim ama bunu yapalı 2ay falan oldu. sınavlardan önce yapmıştım. onlar yandı ve şimdi karanlıkta
parlamıyor. acaba biraz kurudu diye mi yandı diyorum.
ama 1 tane de kurdele yapmıştım. o da yandı. onu taze yaptım yani.
1 tane de kardan adam yapmıştım. üstü kirlenmesin diye nasıl özendim. elimi yıkadım, tezgahımı ıslak mendille sildim. gene de üstü kırmızı kırmızı tshirtümden tüycük olmuş. hem de öyle çok olmuş ki yani özenmesem bile bu kadar kirletemezdim.

dün mesela ankara yağmurluydu ya kızılay' dayız işte. araya çıktık. biraz yürüyelim dedik. 1tl' lik flormar ojelere yanaşmaya çalışırken bir anda kendimi yerde buluverdim. yer fayans, biraz da su birikmiş. ayağımda da converse her zamanki gibi. ben bir düştüm. tam da totomun üstüne oturdum yani. arka tarafım komple ıslandı. pantolonum da inceymiş su gibi oldu, üstüme yapıştı. hemen lcw' ye girdim alelacele bir pantolon beğendim. 1 beden büyük oldu ama 19,90'dı. giydim çıktım. aslında aynada bakınca pek de belli olmuyormuş ama kötü hissettiriyor. zaten aldığım düz siyah pantolon her türlü giyilir. baktım çok salarsa kendini şort yaparım diye kendimi avutuyorum. çoraptan çamaşıra ıslandım ama..

gene dün. sınıfta soru çözüyoruz. bir soruya geldik. hoca dedi gibi bu soruyu çözen bu dersi çözmüş sayılır falan. biraz da gidiş yolunu falan gösterdi. bir sonuç buldum. 1050mi dedim. hayır o şu dedi. benden hemen sonra bir kız cevabı verdi. hoca da hemen çözmeye başladı. hoca bana hayır deyince hemen baktım. işlem hatası yapmışım. ama yaptığım son işlemde akıldan yaptığım için yanlış hesaplamışım. hemen doğruyu gördüm ama öbür kız söylemiş bulundu. öyle kötü oldum ki. tamam o derste iyi değilim ama çözdüm sonuçta ve kimse görmedi. öyle içime oturdu ki. akşam hırs yaptım oturdum o dersten 60soru falan çözdüm gece 2'ye kadar.
bugün mesela aynı derste o dersin okulunu okumuş bir kızla iddalaştık gibi oldu ve benim cevabım doğru çıktı. içimden SKORRR diye bağıırdım ama bu bile içimi soğutmaya yetmedi..bu iş burda bitmez.

şu  kurs çok acayip zaten. okulda yarı mezun gibiyim zaten çok az dersim kaldı. pek de tanıdığım yok bu sene. kurs bu yıl bir numaralı sosyalleşme ortamım. zaten öss bebesi gibiyiz. bi  karıştık, bi kaynaştık ki sorma. hocaları da kendimize uydurduk. pek aykırı tip yok zaten. hani böyle bir tikiler gruplaşır, bir ezikler grubu olur falan.. bizde yok.

bir kısım bazen beni sinir ediyor ama. bi tane üşüyen kız var mesela. kansız mıdır nedir. hergün gelir camın yanına oturur, üzerinde de kolsuz bir body ile ince bir trikodan fazlası olmaz. bizde şimdi 1 saat ders görüyoruz, küçücük sınıf, kaloriferler yanıyor, içeride en az 20kişi falan var. ee kapıyı da açamıyoruz koridordan görültü geliyor. tabi haliyle sıcak oluyor. bir de havasız. ne kadar olsa kokuyor sınıf. tenefüste diyoruz ki bir cam açalım 5dk. derste de değil hani. o cam 2.dk'  da kapatılır. yahu bari tenefüste bi git öbür köşeye otur 2dk da sınıf havalansın be. hocalar bile diyo şu sınıfı havalandırın diye. bir de bu kız hep üşür. ben öyle üşüyen bir tip olsam üstümde 2 hatta 3 kazakla dolaşırım. cam falan açtırmadığı için hasta da olmuyor tabi. hele bugün herkes öldü yani. benim üstümde de gömlek falan vardı öyle ama millet kazakla falan geliyor ama haklılar daha şubat ayındayız yani hava da baya soğuk. bir biri, bir biri. ya şu camı açalım. lütfen camı açalım falan.. hayır madem üşüyorsun camın yanına oturma yani mazoşist misin nesin.

bir de para toplayan tip var. bişi alınacak oluyor. karar veriyoruz aramızda. o sınıfta yok. 5dk sonra nasıl oluyorsa kız elinde kağıt, para işini üstlenmiş oluyor. tamam bu işi asla istemem. hem sorumluluk, hem de ne çalışıcam boş yere. ama ne ara geldin, ne ara konuya dahil oldun da işi üstüne aldın. pek de takmıyorum ama çok toplayıp üstüne mi yatıyor ne yapıyor. bi keresinde gittik aldık, para benden çıkmadı da alınırken ben de vardım. çıkan parayı, kaç kişi olduğumuzu biliyorum. kafadan hesap yapıyoruz yolda. sınıfta bunun 2 katı para toplandı. meblağ büyük değil ama gireni çıkanı gördüm ağa. günahı boynuna ne diim.

bir gıcık da şöyle bişi. şimdi ek ders falan olunca zaman ayarlıyoruz sınıfça. hani herkese uysun diye. benim programım rahat ya pek sesimi çıkarmıyorum. sonuçta çalışanlar falan var. onların zamanı daha kısıtlı. ben her türlü uyarım. okulun olduğu gün olsa daha iyi tabi ki. bi daha, bi daha evden çıkmam, çok üşenirsem gelmem zaten de. bir kız var işte. ne zaman böyle bir ayarlama olsa öne atılır ve illa onun dediği gün olur. 1-2 kere dikkat ettim bu kız hep böyle ve bu derslere geldiğini de hiç görmedim yani. 1kere olsun görmedim. madem gelmiycen sus da başkası karar versin. illa öne atılır. işi olduğundan falan değil. mesela diyo ki şu gün benim tek boş günüm o günüm dolmasın. gelmiyorsun ki zaten.

bu kız çok güzel giyiniyor. tam benim tarzım. giydiği 2 tane kazağa hayranım. bulsam hemen alıcam o derece. tam da benim tarzın biraz spor, biraz salaş, biraz boho, renkli, rahat.. kızın kendi de taşıyabiliyor ama. uzun boylu, zayıf falan. ben öyle uzaktan bakıyorum aa bu da çok hoş falan. kızla konuşmaya başlayınca bir gıcık kaptım. tam da bir sebebi yok ama sanki küçümser gibi falandı yani. biraz konuşunca itiraf etti pazardan, karanfildeki o pasajlardan, lcw'den falan giyiniyormuş. hatta aldığı şeyleri gösterdi falan. ben de bu kız bunları nerden alıyor diyordum. lcw' de gördüğün yüzüne bakmadığın bir şey kızın üstünde parlıyor resmen. işte if you're cheap nothing helps demişler ya. iyi olunca da ne giyse zengin duruyor demek ki.

giyim demişken çok acayip tarzlar var aslında. şimdi aramızda çalışanlar falan da var da sonuçta ama biz haftasonu grubuyuz. yani ben hafta boyu resmi giyinsem, haftasonu pijamayla falan gezerim herhalde. bugün üşüyen kız giymiş sütlü kahve triko kazak, üstüne altın uçlu bir kolye, kolunda leopar bilezik, altın saat ve full makyaj. kötü olmuş diye demiyorum. yakışmış hakikaten. bu tarzı 40yaşında birinde görsem ne kadar şık diye düşünürüm. ama kız 30bile değil. sen daha 20yaşındasın ya. altın saati annem bile takmıyor. valla anneme hediye gelmiş y-london'un bir altın saati. dedi ki bu çok ağır nasıl takayım, özel günlerde falan takarım artık..

çok inceliyorum aslında insanları. 1 tane kız var. 1 çizmesi, 2 pantolonu var. birini çizmenin içine sokuyor, birini dışında tutuyor. tatil dönüşü 1 tane de kot peyda oldu. buz beyazı bişi. fakir değildir ama bana imkansız geliyor. kötü değil ama iyidir o ya..

bir tane koca popo var. kızı oturuken görünce zayıf sanıyorsun. o popoyu o kotun içine nasıl sokuyor hayret bişi. kınama başına gelir derler ama kilo da alsam direk popoma gitmediği için genlerimi seveyim.

1tane de tikimsi var. hani bir tiki topluluğu olsa o başlatırdı ama ortam bulamamış gibi. gerçi kızla konuştukça falan gıcıklığım geçti gibi. zaten sınıfta bir denge var. bir kere bozulur gibi oldu ama atlattık. çok samimi duruyoruz ama birbirimizin hiçbir şeyini bilmeyiz mesela iyi gün dostu gibiyiz biraz. o yüzden herkes de kötü yüzünü pek göstermiyor gibi.

1tane de yerden bitme vamp var. kızın boyu 1,50 falan. geçen bir çizme giymiş. çizme çok güzel. ucuz durmuyor. siyah mat, uzun, kalın topuk, önde de gizli topuk var gibi. çizme çok güzel ama kıza olmamış. kız 1,50bile değil. çizme uzun boylu birinin dizine bile gelmez herhalde ama bu kızın dizinin 1 karış üstünde kalmış. hayır o kısmı kıvır bari. kıvırmamış da. üstünde de uzun gelmiş bir kazak. aslında mininin de minisi olacak ama kız o kadar kısa ki kazakla çizme birbirine girmiş. bu kız da çok ağır giyiniyor. üstelik de şık değil, ucuzluk sınırında dolanıyor. muhtemelen çok pahalıya alıyordur ama if you're cheap nothing helps.. bir de bu her sabah 1 parmak boyar gözlerini, yanaklar turuncunun en koyu tonundan allıkla. kıpkırmızı ruj. sabahın köründe ben o kadar makyaj yapsam kendimden korkarım valla.

bir kız da sopa yutmuş gibi bir şey. nasıl zayıf ama kötü anlamda, nasıl uzun bir de. pek de iyi giyinmiyor. bir de rakun makyajı olmazsa olmaz.postiş falan. tam kezban.

bir tanesi öğk mütemadiyen elinde telefon sevgilisiyle konuşur. nefret ettiğim insan tipi. pek de güzel değil ama buldumcuk gibi biraz.

ama herkes çok makyaj yapıyor ya. okul da tam tersi. makyaj yapmış 1 tane insan evladı bulamazsın. bazen içimden gelir kalem falan çekerdim ona bile huylanırdım. o da kötü canım.

bir tane kız var. maskarası çok kötü. 3tel, 3 tel ayrılmış bütük kirpikler. hiç doğal durmuyor. kız da iyi aslında. ona da başta gıcık olur gibi oldum ama çabuk geçti. iyi bişi. 1 kötü huyu daha var. kilolu da değil ama üstüne hep 2 beden küçük gelen gömlekler giyiyor.

bir tanesi anane tarzı giyinir. annem bile giymez onları. şu kızılay'daki dükkanlarda olur ya bin yıllık modeller. 1 kere makyaj yapmayı denemiş bu. sabahın köründe smokey yapmış. yakışmış belki ama akşam 8' den sonra ancak.

1tanesi de alışveriş delisi. ne zaman görsek elinde bir zara poşeti. bir şeyler almış. yakışıyor yakışmasına da o kadar alışveriş yapan birinin hergün farklı şey giymesini bekliyor insan ama nerde.

ayy dolmuşum valla. ama bunları nerde anlatayım sevgili blog. insanların arkasından konuşmayı çok severim aslında ama çok korkarım kulağına gider diye. böyle anonymouse kalmak daha iyi..

18 Şubat 2011 Cuma

yehuuuu...

blogcum şu anda dünyanın en mutlu insanı benim biliyor musun? ne zamandır beklediğim 2. sınavım da açıklanmış ve 80 almışım. inanabiliyor musun? sevinçten ağlayabilirim ya. herkesle paylaşmak ve bağıra bağıra ilan etmek istiyorum ama saat gecenin 2'si maalesef. ya o kadar mutluyum ki 2 dersimden de 80üstü almışım. bunlar okul tarihimde aldığım en yüksek notlar ve son senemde en takıntılı derslerimden geldiler. ya şu an öyle mutluyum ki. üstelik de bu 2. dersin sınavı biraz kötü gibi geçmişti. ya o kadar mutluyum ki. 60 falan alırım işallah diyordum. ya benim bu dersten alabileceğim en yüksek not 45 falandı inanabiliyor musun? nasıl mutluyum şu anda ya. işallah finallerden de böyle notlar alayım. bu kadarında bile gözüm yok geçeyim yeter. ama olsa da süper olur ya. lütfen lütfen okul haziran' da bitsin. söz veriyorum bu gazla finallere öyle bir çalışıcam ki. gidip kütüphanede ne kadar kaynak varsa yalayıp yutacağım. öyle sevinçliyim ki..

17 Şubat 2011 Perşembe

kuaförlerden nefret ediyorum.

bir de saçımı kestirdim ben orda. iğrenç oldu. şimdi benim saç çok uzundu. nerdeyse belime kadar. ama yazdan beri kestirmiyordum. biraz bakımsız kaldı uçları falan. bir de uzayınca model falan kalmadı. kezban modunda geziyordum. orda gittim kuaföre işte. dedim ki önler omuz hizasında falan olsun, arkalar uzun kalsın. tam da bir model yoktu kafamda da işte. tutturdu yok öyle olmaz da bilmem ne. ne kadar kesiceksin arkalardan dedim. işte 3parmak kadar bir şey gösterdi iyi dedim.

kesmeye başlayınca bir tarafı iyi kesti. baya uzundu. öbür tarafa geçince eşit kesemedi. sonra önceki yere dönüp biraz daha kısalttı.aklınca saçı eşitlemeye çalışıyor ama bol buldu sanki her seferinde biraz daha kısalıyor. yeter artık kısalmasın falan diyorum ben, o tamam tamam diyo. neyse bitirdi herhalde dedim. sonra arkaya geçti. oval kesilmiş yerlerden bir tutamı eline alıp kırt diye kesiverdi dümdüz. tabi bir 4 parmak falan daha gitti. ben böyle kuş gibi kaldım. eli de bir yavaş bir yavaş. şimdi bir de kısalınca kıvrışıverdi benim saç. tüm saç omuzlarımı geçmiyor. iğrenç bir şey oldum. resimdeki gibiyim şu an aynen ama daha çirkini..

nefret ediyorum kuaförlerden. kısa saç bana yakışmıyor. kendimi 40yaşında gibi hissediyorum. bir daha yaza kadar gitmiycem valla. hatta elime makas alır kendim keserim daha iyi. !!!

mim..

sevdiğim mimleri cevaplıyorum ben de..
1.Gün içinde, eğer gerçekleşirse şok geçireceğin şey?
sabah erkenden kendi kendime uyanabilmem mesela
2.Gördüğün zaman, eğer almazsam uyuyamam dediğin şey?
her şey olabilir, deneyip de beğendiysem ama almadıysam aklıma takılır bazen sonra gider alırım zaten
3.Uğruna diyetini bir kalemde bozduğun şey?
bigmac hamburgeri. şu ara kampanyalı değil kendimi tutuyorum yoksa tek geçerim yani.
4.Uğurun var mı, uğurun?
uğur değil de nazar boncuğuna çok inanırım. mutlaka elektonik aletlere falan iliştiririm.
5.Kendine en yakıştırdığın renk?nar çiçeği-mercan gibi tonları çok yakıştırıyorum ama genelde gri giyiyorum.
6.En sevdiğin takın?uğur  böcekli bir küpem var onu çok seviyorum.
7.Takıntın?
bulamadım şimdi..
8.Bavulum çoktan hazır, gitmek istediğim şehir, ülke?
off daha yeni geldim. bir süre yerimden kıpırdamam. ama şöyle uçakla gidilecek alışveriş yapılıp denize girilebilecek bir yer hiç fena olmazdı.
9.Ben bu şarkıyı duyunca şakırım?bu ara mp3' ümde bir şarkı var. duyunca direk söylemeye başlıyorum. i wanna be jim morrison diye bir bölümü var. orda kopuyorum.
10.Solunda ne var?
çalışma masam

tamponlu tabanlık..

bunu alalı yıl oldu nerdeyse. gitmeden önce almıştım. fiyatı 11,95.

resmini çektim, hemen de kullanayım dedim. içinden çıkan baya büyük bir parça. 36-46 bedene göreymiş. tchibo çok düşünceli. içinden bir de ölçü kalıbı çıktı. kalıp kartondan ama onu kesmeyip fotokopisini çektim.

kullanacağım ayakkabı geçen sene zara' dan aldığım bir babet. babetlerin altı ince oluyor ya, onun için kullanayım dedim. babet 41 numara. biraz büyük geliyor aslında. hatta geçen sene önüne peçete koyarak falan kullanmıştım. bu tabanlığı koyunca altı yumuşacık oldu. bir de kalınlık etti güzelce, ayağıma da tam olmaya başladı oh.
yaz gelse de kullansam.

ama kalıpları biraz büyük sanırım. önce 41' e göre kestim büyük kaldı. 40' a göre kesip arkasını da 36 boyunda falan yaptım ancak uydu..

south park 4.sezon

http://www.dizimag.com/south-park-14-sezon-8-bolum-izle-dizi.html
nascar yarışlarına katılmaya çalışan eric var.

http://www.baglanbize.com/cizgi-dizi-turkce-altyazi-south-park-izle/95060-south-park-14-sezon-9-bolum.html
şurdan izledim. jerseylilerle baya dalga geçmişler:) o değil de el-kaide uçaklarının arkasında bizim bayrak var gibi geldi. emin de olamadım. bir araştırmak lazım..

http://www.baglanbize.com/cizgi-dizi-turkce-altyazi-south-park-izle/96007-south-park-14-sezon-10-bolum-hd.html
burda da inceptionla dalga geçmişler. oraya buraya ateş edip bir şey başaramayınca bir numaralı uzman olarak fredy kruger çağrılıyor.

http://www.dizimag.com/south-park-14-sezon-14-bolum-izle-dizi.html
14' e kadar da buradan izledim. site güzele benziyor. bir bölümü 2'ye ayırmışlar ama 2. bölüme otomatik geçiyor.

13'te de kenny' nin ölememesine değinmişler. meğer annesi her sabah onu yeniden doğuruyormuş. ama tam da bir açıklama yok.

ingilizce şarkılar..

küçükken okulda öğrenmiştik. şimdi bazı yerlerini unutmuşum aklıma takılıp duruyordu. youtube' dan buluverdim:

bu row row row your boat.
http://www.youtube.com/watch?v=-5RKxqeKL5Q

if you are happy
http://www.youtube.com/watch?v=FrsM9WggCdo&feature=related

bir de old mcdonald var ama onu biraz karıştırmışlar.
http://www.youtube.com/watch?v=7_mol6B9z00&NR=1

başka şarkılar da vardı ama hatırlayamıyorum..

14 Şubat 2011 Pazartesi

sevgililer günü ve kandil..

sevgililer günün kutlu, kandilin mübarek olsun blogcum.

sevgilisi olmayan her kişi gibi ben de bu yıl sevgililer gününden nefret ediyorum. bana kalsa bugün evden çıkmam ve sokakları mıçmıç çiftlere burakırım ama okul, kurs derken bütün gün kızılay sokaklarındaydım. öğlen saatlerinde köşe başlarında ellerinde çiçeklerle bekleyen er kişiler yerini, akşam üstüne doğru elele çiftlere bıraktı. gene akşam üstü kaldırımlara konuşlanmış seyyar gül satıcıları arttı.
sanırım bu yılın potansiyel erkek hediyelerinin başında saat geliyordu. ne kadar saatçi görsem içi tıklım tıklım kadın dolu, vitrinin önü saat beğenen ve fiyat soran kadınlarla kaplı.
erkek giyiminin favorisi de deri ceketti. her 10çiftten 9 erkeğin üstünde yazın bershka' da 30tl' ye düşen deri ceketlerden vardı. kalan 10' da birlik kısım da orta yaşın üstündeydi.

bense gayet müzmin bekar olarak. single kişinin yapabileceği her şeyi yaptım. doğalgaz sırası bekledim. kulağımın dibinde bağıra bağıra konuşan yaşlılarla muhatap oldum, metro kartı aldım, market alışverişi yaptım..


o değil de 14şubat da bitti. avm konsepti takvimine göre sırada BAHAR var. şaka maka 1 okul yılı daha bitiyor nerdeyse bahar geliyor yahu. bugün lcw' ye girdim içim açıldı. renk renk kazaklar gömlekler gelmiş. 2 kazak(biri pembe üstü beyaz çizgili, biri açık mavi), 1 beyaz üzeri mavi kırmızı çiçekli gömlek beğendim. pahalı geldi. bazen öyle pintiliğim tutar. ama lcw' den bir gömleğe 30tl değmez gibi geldi. zaten düdük gibi bişi. ilikleyince göbek deliğimi geçmiyor. kazakların içine giyecektim aslında. çok şeker bir şeydi. 16' ya düşsün alırım. kazaklar da 30civarıydı. gömleğe uygun kazak beğendim. mavi tam benim sevdiğim mavi. üstüme oturdu gibi oldu. pembe daha boldu. niye pembe gibi bol olmadı diye bozulup almadım. pembeyi de bolmuş rahatmış diye alacaktım ama pespembe bir şey giyer miyim bilemedim.  kasaya giderken son anda vazgeçip hepsini bıraktım. 1-2 aya kadar yarı fiyatına düşer onlar. bir de beden kalırsa tutmayın beniii:)
o değil de lcw' de bir manyaklık keşfettim. bütün gömlekleri kazakların içine sokmuşlar olabilir, yakıştırmış da keratalar. ama bütün xs'ları xl' lerin içine sokmuşlar. bak gömlekti kazaktı derken 3 model aldım elime 3'ü de böyleydi. şaka mısın sen. tamam xs olmayabilirim ama yüzüme vurma bari. mesela o pembe kazağı reyonda görsem almam. gömleğin dışından çıkınca, gömlek kazağın içinde nasıl duruyor göreyim diye pembeyi de denedim beğendim. koy aynı bedeni. bir de gittim pembenin bedenini aldım geldim. te allaam..
bir de internet sitesi hala kış koleksyonunda değiştirsinler artık..

13 Şubat 2011 Pazar

13şubat..

bir de yemek olayı var. yahu kızılay' ın göbeğindeyiz. 2 adım ötede burger king, pizza hut, kfc var.olmadı hosta' ya bari gidelim. bizimkiler habire tutturur kantine gidelim. bana kalsa hergün farklı yerde yer, her seferinde farklı yemek yerim. sanki büyülenmiş gibi gider her seferinde kantinin berbat yemeklerini yeriz. hayır orda da sulu yemek falan çıkmaz, bi dandik çorbası olur. bir de nugget, köfte falan var ama nasıl dandik. ucuz da değil ki kardeşim.  burger king' te yenecek güzel bir menü parasına, kocaman ekmek içinde 3 köfte yiyoruz. nasıl sinir oluyorum var ya.

bazen giyiyorum üstümü milleti gaza getireyim diye. o mu bu mu diye 40 saat düşünüp sonra gene kantine gidiyorlar. yahu kızılay' dayız dandik kantin yemeği yenir mi? dışarda simit yesek bile sevinicem o derece. tek de gidemiyorum. hemen nereye. ee hadi bekliyoruz.. bi kere böyle gene tıktılar beni kantine sonra da bişi yemeden kalkıp gittiler. sinir oldum.

hele bi tanesi var. bi çorba alıyor. o da ucuz değil. 50kr' luk çorbayı 2,50tl' ye satıyorlar. o bile kapış kapış. neyse işte bu bir çorba alıyor. yanına da ekmek veriyorlar işte 2dilim. ben genelde birini yerim birini de didiklerim en fazla o da açlığımdan, bütün gün çorbayla duruyorum bunların yüzünden.neyse bu kız 2 ekmek daha ister. oha yani. 1 tas çorbaya 4dilim ekmek yiyor ya. pintilikten desem 1 tl daha verip hosta' da yemek varken yapmaz herhalde çözemedim gitti.

bi sorunum da sakarlığım ya.. her hafta en az 1 kere tırnaağımla yanlışlıkla yüzümü çiziyorum. kanıyor falan da ya. sivilce gibi kocaman yara izi oluyor.

neyse ki bu ara cildim pek iyi. nazar değmesin. tea tree serisinden midir, gül suyundan mıdır bilmiyorum ama cildim çok iyi maşallah. hiç sivilcem yok, siyah noktalarım küçüldü falan..

persepolis..

izleyeyim diye düşündüğüm de bir türlü sıra gelmeyen filmlerdendi. otobüste denk geldi iyi oldu. güzelmiş. çizimler falan basit tabiki ama konu olarak öyle yoğun ki.
konusu iran. okumaya üşenenler için geçmişten günümüze özet gibi. hüzünlü aslında. bu filmi izlerken uçurtma avcısı geldi aklıma ama onun kadar trajik değil.
bir de gerçek şeyleri izlemenin bir kötülüğü var. hani hollywood filmlerinde bir nokta vardır. ordan sonra happly ever after olduğunu bilirsin. bunda da onu bekliyorsun ama olmayacağını da biliyorsun. öyle bir şey..

kalmaya geldim..

döndüm ben nihayet. yaza kadar da ankaradayım sanırım. ama yollarda olmaktan, evden uzak olmaktan o kadar bunalmışım ki içgüdüsel olarak gelir gelmez eşyaları hemen dolaplara yerleştirdim. normalde onlar 1 hafta falan orda burda sürünür hatta bazen annem falan yerleştirirdi. bilerek değil üstelik. daha duş almadan, bu sefer banyo malzemelerini bile tek tek çekmecelere yerleştirdim. öyle bir bıkmışım.

gittiğim yeri çok beğendim valla. şu an için gözümde en güzel şehir kayseridir.

bir kere daha yolda iyi başladık. şanslı günü olur ya insanın bizim burda bir altgeçit var. yürüyen merdivenli ama o merdiven asla çalışmaz. biz giderken çalışıyordu şansımıza:) valizlerde hafifti ohh. diğer yolculukta saçma bir şekilde dolapta giyilesi ne varsa doldurmuştum. bu sefer 3 güne 3 kıyafet götürdüm. hatta orda da aldık. biri hiç giyilmeden geldi. zaten kışın çeşit çeşit kıyafetin anlamı yok ki. montun içinde bir şey gözükmüyor ki. hadi yazın olsa terlersin falan.

otobüsümüz çok güzeldi. hem enine hem boyuna daha geniş mesafeliydi. koridoru dar yapıp yolcuya yer açmışlar süper olmuş. koridor boşa yer masrafı zaten. otobüs de tam dakikasında kalktı. nerdeyse 5dk erken bile kalkacaktı. insanlar vakitlice gelip oturdu. süper de bir tv sistemi kurmuşlar. açıyorsun. seçenekler var: tv, film, radyo, müzik, internet. tv de kanallar var işte. hafta içi öğlen saati gittiğimiz için her kanalda kadın programları vardı. onlara hiç girmedim. film kısmı çok güzeldi. giriyorsun türlere göre sıralıyor: komedi, aile, romantik, aksiyon, korku, animasyon, bilim kurgu.. gerçi bir filmi birden çok kategoriye koymuşlar ama gene de bir 10 film falan var.
önce bir persapolis izledim. sonra bir simpsons bakayım dedim ama türkçe dublajlı yapmışlar iğrenç. bir süre sesini kapatıp izledim sonra sıkıldım. fantastik dörtlüye geçtim. onu da ingilizce ve altyazısız koymuşlar. deli mi ne yaa. zaten aksiyon filmi fazla konuşma yoktur diye başladım. bir süre sonra alışıyor insan var ya sonuna doğru aa ben inglizce mi izliyordum hiç farkı yok falan oldum. maalesef film bitmeden yol bitti. hiç sıkılmadım valla.

sonra indik. ilk gün pek bir şey anlamıyor insan. zaten terlik götürmeyi unuttuğumuzu hatırladık akşam akşam çıktık onu aramaya.

ertesi gün dağa çıktık. ilginçtir hiç üşümedim hatta atkım vardı sonradan çıkardım. teleferiğe bindik bir ord üşüdüm. bu arada ilk defa teleferiğe bindim. biraz tırstım doğrusu. hele de çıkarken arada sallıyor falan. tabi biz bununla oyalanırken kayak falan kalmamış. tekrar kaymayı isterdim. biraz biliyordum aslında ama aradan baya zaman geçti. sonra da kızağa bindik. iyi oldu o da . her şeyi bir kere denemek lazım. süper eğlendik. yukarılara çıkmaya üşendim gerçi. inmesi zevkli de tırmanması çok sıkıcı. botlarım da kendini kanıtladı. buzda kaysalar da karda beni yarı yolda bırakmadılar. gerçi kızakta fren niyetine ayağımı kullandığım için yanları biraz aşındı ama olur o kadar.şu tchibo' dan aldığım kaydırmaz da yanımdaydı ama kullanmadım. ordayken farketmiyor ama resimlere bakınca uçsuz bucaksız bir beyazlık çok güzel.. tchibo demişken oradan alınan kayak malzemeleri gözümden kaçmadı. o değil de snowboard yapanların botları çok güzeldi yaa. onlardan alıp dışarda giymek moda olsun pleasee..

sonraki gün şehri gezdik. beyıldım ya. bir kere dümdüz bir şehir. dağın eteklerine kadar tek bir yokuş yok. bunun için kocaman bir ARTI. ankara' nın o olayından nefret ediyorum. istanbul yedi tepeyse ankara da bin tepe olmalı. 1 tane düz yok yok. sonra süper geniş yolları var. sadece ana caddeler değil her yer en az 2 şerit. bazı yerler 4şerit+tramvay yolu+altgeçit.. yaya yolları da geniş. ankara' daki 2 şerit+ yol kadar yola sırf yaya kaldırımı yapmışlar. şehirleşme çok güzel. irili ufaklı sıkışık evler yok. yüksek ve düzenli yapılar var.

1 tane avmsi var. 2.si yolda. insanı da iyi. avm ye gittiğimizde akşam saatiydi. burda akşam saati bir avmde lcw, zara' ya falan gir savaş alanı gibi olur. o saatte görüp görebileceğim en düzenli lcw gördüm daha ne diyeyim ya. bir de mal çok. indirimin son demlerindeyiz ya bugün mango' ya git. toz bezi bile olmayacak paçavra çoğu. orada indirimin ilk günü gördüğümden daha fazla çeşit vardı. bir tshirt almıştım ya hani son pembeyi ben almıştım. orda yığınla vardı.

akşam çok enteresan bir ciğerciye gittik. en bir salaş haliyle ama pis falan değil. zaten vızır vızır çalışyor. ama salaş işte. metal kaplarda geliyor falan. tuz falan gene öyle bir tabağın içinde..

bir de orda her balıkçı ekmek arası pişirip satıyor. güzel bir sistem ankara' da da yaygınlaşsın please.

ankara' dan daha soğuktu oralar. ankara ayazı derler ya yalan yani. son gün hafiften kar bile attı.

şehirleşme güzel dedim ama ultra modern değil her şey. şehrin içinde surlar, kale, tarhi yapılar falan var. bunlar restore edilmiş, orjinale uygun şekilde tamamlanmış, yer yer ışıklandırılmış ve öylece bırakılmış. şehrin turizmden bir beklentisi yok anlaşılan. görünen hiç tanıtıcı yazı, açıklama falan yok. halbuki dağa çıkmak için gelenler 1 güncük olsun şehri geziyordur. belki de turizm adına yerli yersiz göç almak istemiyordur. işsizlik pek yok sanırım. derler ki bir şehirde seyyar satıcı azsa işsizlik de azdır. hakkaten nerdeyse hiç görmedik.

dönüş yolu o kadar eğlenceli değildi. otobüs eski sistemdeydi. ben de kitap okudum. öyle de bir oturmuşum ki günrş tam gözümde. öyle de bir şey ki. tam şöförün yan üst camından geliyor. yan taraftakiler hep perde çekmiş ama oranın perdesi yok ve o güneş sadece bana geliyor. ama tam gözümün içinde. televizyon zaten parlıyor. hiç bir şey gözükmüyor. ben de daldım kinyasıma, kayrama. oturma yeri de acayip dardı zaten , dizlerim öldü..

nasıl özlemişim yatağımı. o yataklar nasıl rahatsızdı. hani malcom in the middle' da bir bölümde uçaktan öı ne sokağın ortasına yesyeni bir yatak düşer ve çocuklar bunun üzerinde uyumaya başlar. kendi yatakları çok kötüdür ve bunun üstünde uykudan gözlerini açamazlar. ordaki yatak da tam öyle kötüydü. gece uyanıyorum saate bakıyorum iyi 2 saat uyumuşum diyorum. sonra zorlaya zorlaya tekrar yatıyorum ve uyandığımda yarım saat geçmiş oluyor. her sabah 7.30' da falan daha fazla dayanamayıp kalkıyoum falan..

2haftalık tatil nerdeyse eve uğramadan geçti. güya orda ders çalışacaktım ama yalan oldu.

bugün işte kursa gittim. ben böyle dua ediyorum inşallah ödev yoktur diye. çünkü gitmeden önce yapmamışımdır tekrar yapıcam diye. şimdi hatırlamıyorum bile zaten kitabın  kapağını açmamışım. neyse ki yokmuş. ama millet bir çalıl-şmış bir çalışmış. gerçi arayı kapatmam zor değil. biraz kassam toparlarım. çünkü zaten tatil olmasa da çok ağır bir programım yok. ay bir de hoca tek tek soruyor sınıfta. yalan söylemeyi sevmiyorum ama bazen mecbur kalıyorum böyle durumlarda. kıvırıyorum diyelim. tek tek de sordu yani. sanki ilkokul bebesiyiz. ama herkes ineklemiş ya öhh. benim de tam öyle bir tipim var. fazla sesimi çıkarmazsam çalışkan olduğumu düşünürler. hatta biraz kastırsam teachers pet olabilirim rahat. ama çalışcam valla. çalıştım dediğimde gerçekten hepsini silkelerim ben. hıhı evet..

8 Şubat 2011 Salı

gods of the arena..

spartacus' te 2.sezon başlamış haberimiz yok. daha 3. bölümde ama kırmızı noktalı sahneleri abartmışlar. hatta dövüş sahneleriyle içiçe geçmiş falan. cnbce bunu yayınlasa 10dk falan olur herhalde.

bu sezonda spartacus öncesi dönem var. crixus daha acemi, ashur' la kankalar, batiatus soloniusla kanka falan. çok güzel bir esmer kadın var. yaşının güzelliğinde gibi. o yaşta onun kadar güzel olabilecek miyim acaba. o değil de siyah saç çok daha genç gösteriyor. hele de beyaz tenli olup taşıyabileni.

spartacus dizinin adı ama ortada spartacus yok. sanırım kanser yüzünden kadrodan ayrılmış. zaten hikayede yeri yok şimdilik ama isim saçma kaldı böyle..

yeni bir şampiyon çocuk var. ilk gördüğümde colin farrell sandım ama değil.

o değil de bu crixus' un kasları nasıl söndürmüşler ki. hadi beyazlamış ona sağlam bir kese yapmışlardır. çenesinin keskinliğini gizlemek için de saç sakal bir birine karıştırılmış da.. bilemedim..

final bölümünde her şey ortaya çıktı. solonius çok büyük şerefsizlik etmiş. şimdi bunlar kanka oyunlarda tekel kuran bir adam var ona gıcıklar. solonius daha pasif ama bizim adamla baya diş biliyorlar. bu ikisi oyun çevirip bu adamı alt ediyor. solonius son anda bizimkine kazık atıp her şeyi kendi alıyor. üstelik herşeyin başlangıcı olan kahraman çocuğun daözgür bırakılmasına sebep oluyor.

ashur' a crixus' un kazık atması mantıklıymış aslında ashur gel birlikte bizim adamı öldürüp şampiyon olalım diyor crixus da onu saha dışına atıyor. ama gene de yazık aslında..

son sahnede sahibe ve karısının son anları gösterilmiş. anlaşılan geçmişe geri dönülmeyecek..

ismine de uygun olmuş hani. yeni arena açılışı falan. göndermelerle dolu dizi.

yalnız ben biraz 1. sezona benzettim. orda da ashur  batiatus' u solonius' a satmış gibi gösterip, aslında sadık kaldı, burda da kilit intikam sahnesi oydu. senaristler biraz kendini tekrarlıyor sanırım..

cnbce' nin dublaj dayatması..

tamam olabilir millet altyazı okumaya üşeniyor olabilir. o zaman onlar diğer kanalları izlesin. tnt de zaten bozdu kendini. hayır zaten e2 diye kanal açmışsın. dublajlıları oraya koy.

üstelik de e2' deki dublajlıları orjinal dile çevirebilirken( altyazıdan mahrum olarak), cnbce' nin türkçelerini orjinal dile çeviremiyorum. nasıl bir saçmalıktır bu??

alsam mı?

bugün forever new' de buna benzer bir kazak gördüm. griydi ve kolları uzun ve dar şekilde geliyordu. fiyatı 34,90' dı.
forever new' i baya beğendim ama şimdilik benim için fazla hanım hanımcık. okul bittikten sonra bir işe girersem uğrarım ancak. şimdilik bir beyaz gömlek ve bir ceketten fazla yatırım yapmak gereksiz.

bunu ananeme göstersem örebilir mi ki? giyer miyim ondan da emin değilim. yoksa kadına işkence etmek mi olur?


ankamall' dan başka haberler de vereyim. aradığım ayakkabı tabanını buldum.
pull and bear' da 2 dandik şal indirime girmiş sadece onlar da değmez. yaz indiriminden 15'e aldığım, sonra 10' a düşen ketenimsi gömlek 20'den indirimliymişçesine piyasaya girmiş. yazın 3-5 kere de giydim valla. 10' a düşerse bir tane daha alıp boyayabilirim dahi.

7 Şubat 2011 Pazartesi

gidiyorum ben gene..

leyleği havada gördük herhalde. bu sefer daha soğuk bir yere, şansım varsa kayak yapmaya. uludağ kadar sosyete olmayan, erzurum kadar popüler olmayan bir yere..

ya da gym..

buz pateni alanı..

böyle bir bahçesi olsa..

kır evi..

bu son..

fotoraf stüsyosu..

başka bir ev..

kuaför salonu..

buz pateni alanı..

çocuklarla beraber..

böyle bir bahçesi olsa..

yurt odası gene..

havaalanı..

lobi..

yurt odası da böyle olsa..

piknik yapsak..

bahçeli olsa..

ya da otel..

ya da gym..

okul olsa ya da..

yeni yıa girsek..